11 Ocak 2012 Çarşamba

AŞK-2

               Unutturamaz seni hiçbir şey unutulsam da ben
                      Her yerde sen, herşeyde sen, bilmem ki nasıl söylesem
                             Bir sisli hazan kesilir ruhum eğer seni görmesem
                                     Neşemde sen, hüznümde sen, bilmem ki nasıl söylesem
                                                                  *                  *                   *
                                                 Bir bahar akşamı rastladım size
                                                          Sevinçli bir telaş içindeydiniz
                                                                 Derinden bakınca gözlerinize
                                                                         Neden başınızı öne eğdiniz

         Aşk bütününü tamamlayan  hoş yönlerin başında zarafet ve  nezaket geliyor sanırım...Eskiler kim bilir ne güzel seviyormuş ne güzel aşklar yaşıyormuş ki yukarıda paylaştığım  şarkı sözlerini yazabilmişler...Dizelerde zarafet ,incelik, kibarlık, saygı , utangaçlık ,derinlik buram buram kokuyor...Öyle seven böyle yazar ancak diyorum...Lisanın güzelliği kalbin güzelliğinden, kişinin zarafetinden olsa gerek...Görgü, bilgi, ahlak güzelliğinden ve de...
        Osmanlıca kelimelerin içinde uçuştuğu cümleler  bana degerli geliyor...O kelimelerle kurulmuş cümleleri duymakta hoş geliyor...Tanıyanlarıma bahsetmişimdir, Bülent ARINÇ Meclis Başkanıyken ve Erkan MUMCU Meclis kürsüsündeyken aralarında geçen bir atışmayı izlemiştim televizyonda.Çok etkilendim.Bir atışma bu kadar zarif olabilir dedim...Sayın ARINÇ'ın hatipliği meşhurdur malum...
        Kalite her şeyin başında gerekli  olduğu gibi aşkında vazgeçilmezi olsa gerek...Kaliteli sevmek kaliteli sevilmek...Derinden sevmek,gerçekten sevmek ,hayatının vazgeçilmezi olması ,onu her an düşünmek ,fedakarlık ,özveri ,anlayış,hoşgörü,sabır,gayret,özlem,ayrı kaldığında şiddetli özlem ,süreklilik, belki uykusuzluk gerektirir...İncitmemek ,kazara incittiğinde ondan daha çok incinmek lazımdır kaliteli sevmek ve sevilmek için...Kalbinin derinlerinden hissettiği güzel duyguları lisanı münasiple sevdiğine ifade etmektir kaliteli sevmek ve sevilmektir...Bir mahçubiyet bir utangaçlık vardır hep heyecan ve coşkunun yanında kaliteli sevmekte ...Çok derinden dilemek ,çok derinden istemek ,çok çabalamak ama olmadığında, baktın bir sebeple vuslat yoksa, kader, kısmet,hayırlısı böyleymiş deyip çekilebilmektir kaliteli sevmek...Aşkın kitabında çekilmek olmasa gerek , hep dilemek vardır belki hep çaba ...Aşkın ayrılık boyutununda tadını derinden duymak kaliteli sevmenin gereği olsa gerek..."Olduğu kadar ,olmuyorsa kader" diyebilmek önemli Mevlana gibi...Oldugu kadarıyla yetinmek belki...Sakin,mağrur olabilmek "olmuyorsanın" karşısında...Kendinde olabilmek ,güçlü durabilmek mi evladır aşkın bitişinde, her daim kendini kaybetmek kendini bulamamak mıdır aşk yoksa ...Bitti ,olmuyor demekle aşk biter mi evvela...Zaman mıdır tüm sorulara cevap ya da çare...

7 Ocak 2012 Cumartesi

AŞK

           


Unutturamaz seni hiçbir şey unutulsam da ben
                      Her yerde sen, herşeyde sen, bilmem ki nasıl söylesem
                             Bir sisli hazan kesilir ruhum eğer seni görmesem
                                     Neşemde sen, hüznümde sen, bilmem ki nasıl söylesem
                                                                  *                  *                   *
                                                 Bir bahar akşamı rastladım size
                                                          Sevinçli bir telaş içindeydiniz
                                                                 Derinden bakınca gözlerinize
                                                                         Neden başınızı öne eğdiniz
         Aşkı tamamlayan  hoş yönlerin başında zarafet ve  nezaket geliyor sanırım...Eskiler kim bilir ne güzel seviyormuş ne güzel aşklar yaşıyormuş ki yukarıda paylaştığım  şarkı sözlerini yazabilmişler...Dizelerde zarafet, incelik, kibarlık, saygı, utangaçlık, derinlik buram buram kokuyor...Lisanın güzelliği, kalbin güzelliğinden, kişinin zarafetinden olsa gerek; öyle seven böyle yazar diyorum...
       
        Kalite her şeyin başında gerekli  olduğu gibi aşkında vazgeçilmezi olsa gerek...Kaliteli sevmek, kaliteli sevilmek...Derinden sevmek; sevdiğinin  vazgeçilmezin olması, onu her an düşünmek, fedakarlık, özveri, anlayış, hoşgörü, sabır, gayret, özlem, ayrı kaldığında şiddetli özlem belki uykusuzluk gerektirir...İncitmemek, kazara incittiğinde ondan daha çok incinmek lazımdır kaliteli sevmek ve sevilmek için...Kalbinin derinlerinden hissettiği güzel duyguları, lisanı münasiple sevdiğine ifade etmektir kaliteli sevmek...Bir mahçubiyet bir utangaçlık vardır hep, heyecan ve coşkunun yanında, kaliteli sevmekte ...Çok derinden dilemek, çok derinden istemek, çok çabalamak ama olmadığında, baktın bir sebeple vuslat yoksa, kader, kısmet, hayırlısı böyleymiş deyip olgunca çekilebilmektir kaliteli sevmek...Aşkın kitabında çekilmek olmasa gerek, hep dilemek vardır belki hep çaba ...Aşkın ayrılık boyutunun da tadını derinden duymak kaliteli sevmenin gereği olsa gerek..."Olduğu kadar, olmuyorsa kader" diyebilmek önemli Mevlana gibi...Olduğu kadarıyla yetinmek belki...Sakin, mağrur olabilmek "olmuyorsanın" karşısında...Kendinde olabilmek, güçlü durabilmek mi evladır aşkın bitişinde, her daim kendini kaybetmek kendini bulamamak mıdır aşk yoksa ...Bitti, olmuyor demekle aşk biter mi evvela...Zaman mıdır tüm sorulara cevap ya da çare...
           İskender PALA'ın   Kitab-ı Aşk kitabını okudum. "Ben bir duygu yoğunluğu yaşadım  aşk mıydı bu" diyorsanız "Kitab-ı Aşk"ı okumanızı öneririm. İçindeki tanımlamalarla size aşk mı yaşamışsınız başka bir şey mi söyleyebilir. Kitabı okurken notlar aldım. O ve başka notlarla kendi yaşadıklarım ve gözlemlerimle oluşmuş düşünceleri harmanlayıp sunmak istedim.
      Aşk ...Birden karşınıza çıkar ve tüm benliğinizi sarar..."Aşk, sarmaşık demekmiş...Aşk tohumu insan fidanını sarıp sarmalarmış"...İçinizde küçük bir tohumken bir zaman sonra bakmışsınız ki tüm bedeniniz sarıp sarmalanmış.Tohumken filizlenmesine mani olunamazsa ileri ki zamanlarda baş etmek çok daha zor olacaktır mutlaka. Birçok insan ileride yaşayabileceği acıları düşünüp daha tohumken yok etmeye çalışır içindeki kıpırtıları....Her şey çok güzel de olabilir, bilinmez, ama çekecekleri acıyı düşünüp risk almak istemezler. Bazıları da ben gibi risk alır. Aslında risk aldığımı bile anlamam...Öngörü mekanizması çalışmaz belki o an.Sadece o heyecana kapılmış gidiyorsundur.
     "Aşkın ateşi önce sevilende parlamasaydı, şüphesiz seven bu aşktan ateşlenip yanmazdı" denmiş. Olabilir...Önce karşı taraftan görülen bir ışıltı seveni harekete geçirebilir, bilerek ya da bilmeyerek verilse de bu ışıltı...Belki ilk görüşte pırıltı oluşur, belki zamanla tanıdıkça, bilinmez...Herkeste farklı bir başlangıç hikayesi olabilir. Gönüle bir ateş düşer işte bir şekilde.
   Aşk gönülde hissedilir.Gönülden hissedebilmek gerçek aşkın gereği...Gönülden hisseden çok derin duygular yaşar. Çok derin özler mesela...
       "Aşığın aklı gönlünün emrine verilmiş  gibidir". Aşık olmuşsa insan akıl mantık geri planda kalır. Aklı, sayısız "olmazlar" söylerken, mantıken yapması gerekenler belliyken, gönül ne derse o olur aşıkken. Aşk gelince akıl gider yani...
       Aşk birden başlar, nasıl seni sarar sarmalar bilinmez...Kolay başlar, nasıl başladığını anlamazsınız belki ama eğer vuslat olmuyorsa ya da bir nedenle bitmesi gerekiyorsa bitirmek o kadar zordur ki başlamasının aksine...Canınızdan can gider sanki...
    Gerçekten sevmek, eskilerdeki gibi saf, tutkulu ve fedakarca, ne güzeldir...ve gittikçe artan bir sevgi ile sevebilmek...Bazen hayat seyrinize göre anormal davranmak aşıkken...Sevdiğinizin ismini duyduğunuzda, fotoğrafını gördüğünüzde iç geçirebilmek...Hücrelerinize varana kadar varlığını  hissetmek ...Kalbinizin tamamen sevdiğinize ait olduğunu bilmek, ki sevdiğinizden başkasının zerre kadar yeri olmamalıdır bunun için gönlünüzde...Bir gün beni sever ümidiyle sevmeye devam etmek...Sevmediğini bildiğin halde sevmek hatta..."Seveni sevmek kolaydır, marifet o sevmediği zamanda Onu sevebilmektir" demiş yazar. Gerçek aşık bilir ki, kendi içindeki aşk ateşinin aynısı sevgilide de vardır ve gönülsüz de olsa oda aşkı duyumsamaktadır. O acılar o ayrılık ve hasret ateşleri aşığı yakıyorsa öte yandan da pişiriyor demektir. Sevdiğin insanın seni sevmesini beklemek yahut yalnız bizi seveni sevmek kuru bir alış-veriştir" demiş yazar. En hassas olunması gereken hallerden birine değinirken  "aşk karşılıklı oturmak, yüz yüze veya aynı noktaya bakmak, şiir okumak, sevgiliden utanacak kadar terbiyeli davranmak, güzel şeylerden bahsedip gülmek ve asla iffet sınırının ötesine uzanmamaktır. Çünki aşk bakmakla güzelleşir, konuşmakla zenginleşir ama dokunmakla bozulur" demiş.
     Aşk sürecinde belkide insanın en mutlu olduğu anlar aklın gönül içinde eridiği; yani aşka kendini teslim ettiği anlarmış...Aşık olunca öyle bir noktaya gelinebilir ki kendinize laf geçiremezsiniz, geri adım atamazsınız ama kavuşmada olmuyordur...Arada kalırsınız...Arafta yani...Akıl mantık işlemez o vakit. Kendinizi aşkın içinde eriyor görürsünüz. Farklı bir hoşluğu vardır o halin. Çaresiz olmanın acısı ama aşk acısı çekmenin hoşluğu yanında...
        "Kaba insanlık hallerinden sıyrılıp kendini o derin halsizlik içinde güçten düşmüş gibi hissetmek ve teslimiyet ile aşka boyun eğmek...gönlü zarafet ve estetik boyutuna taşımak"...Gayret sarf eden, sabreden, bekleyen  aşık zamanla yorulabilir. Derin bir halsizlik içine girer. Vuslata erememenin çaresizliği güç takat bırakmaz aşıkta...Bazende aşkın coşkusuna öyle kapılır ki, öyle kaptırır ki kendini her iki halde de, hem çaresizliğinde hem coşkusunda aşka teslim edebilir kendini, aşka boyun eğebilir. Yaşadıklarının verdiği yoğun hisler, hoşluk, tüm güzel duygular seveni yüksek bir zarafete taşıyabilir...Belki en katı bildiğimiz kalpler, kişilikler bile bir estetik kazanır aşk duygusuyla.
          "Aşk gönle hitap eder, akıl ise nefse uyar." Mümkün olduğunca mutmain bir aşk yaşansa iyi olur tabi. Ama işte aşk olunca, gönülden sevince büyük ihtimal denklik olamayabiliyor. Aşk zaten denklik vs bunların hesabını yaptırmıyor. Bunu yapan yaptırabilen akıldır. Akıl der nefse göre bu zengin, bu fakir bu okumuş bu şöyle bu böyle, bu beklentilerinden uzak,  bu sana göre değil, bu tam aranılan özelliklerde diye...Aşk varsa akıl yok, akıl varsa aşk yok. Aşkım aklıma da uygunsa o işte vazgeçilmez oluyor benim için...
    "Güzel nedir? Güzel olan, iyi, doğru ve yararlı olandır. Estetik değeri taşıyandır" denmiş. Kime aşıksan o güzeldir aslında. Mecnun için Leyla güzeldir ama Leyla dönemin sultanına göre güzel değildir.
         "Aşk yetenek ister." Kesinlikle...Bence, aşka kapılayım denmez, birden aşka kapılmış olursun. Sonrasında sürdürmek yetenektir. Bazen ciddi sabır gerekir. Anlayış gerekebilir. Sağduyulu davranmak gerekir. Onu anlamak ,tanıyabilmek yetenek ister. Kendini anlatabilmekte...Hatta belki kendin olabilmekte yetenektir ve gerçek "onu" görebilmek de. Sıkıntılarda hemen pes etmemek gerekir. Aşkın saflığını koruyabilmek yetenektir.
   "Sevginin derecesi sevenin gayret derecesi kadardır" denmiş...Gayretiniz, çabanız aşkınızın sizdeki değeri ile doğru orantılıdır.
         "Batılı şairler sevgiliyi anlatmış mahremiyet gözetmemiş, doğulu şairler sevgiliyi anlatmamış, deşifre etmemiş. Sevgiliden bahsetmek uygun görülmüyor aslında. Hatta içinde tutmak gerekli diye okumuştum. Doğrusu odur belki. Çok kolay bir şey değil diye düşünüyorum. Bu durumun manasını kavrayamadım belki. Sevgiyi çok ulu orta yaşamak değil kastım. Özelini paylaşmak asla değil...ama sevdiğim demek, seviyorum demek nahoş olmasa gerek. "Şimdiki gençler gizli kalması gerekeni açık ettiğinden, sevgilisinin adını dillendirip maceraları paylaştıkları için aşkın gülümseyişi ve zenginliğini ıskalıyorlar...Çünki sırlara hükmetmek ayrıcalık ve olgunluktur" deniyor kitapta. Çok doğru bence de. Özel olan şeyler gizli kalmalı mutlaka...Bazı şeyler, paylaşılabilir haller anlatılabilir. Hoştur da bence anlatmak, anlatılacak güzelliklere sahip olmak ...Bahsedebileceğin, anlatabileceğin kalitede bir aşkının olması çok güzeldir. Sevginle gurur duyabilmek...Ona aşık olabilmenin mutluluğunu yaşayabilmek...Aşık olunacak bir sevdiğinin olması güzeldir... Kız arkadaşlarınla sevgini, coşkunu, hüznünü, paylaşmak ayrı bir güzelliktir. Birlikte çoşmak, birlikte kızmak şeker hallerdir. Aşık aşkını dillendirmez kanaati varmış eskilerde. Hala da böyle düşünenler var. Erkekler sanırım gerçekten sevdiklerinin bahsini etmiyorlar. Çoğu erkek aşık, namehremim gözüyle bakıyor yaşadığı aşka. O kadar ketum olabilmekte bir yetenek mutlaka. Kendim demesem yüzüm gözüm der benim. Canlı bakar heyecanlı konuşurum. Daha tebessümlü daha pozitif olurum hayata. Daha hoşgörülü olurum çevreme...Daha bir güzelimdir, daha bakımlı, daha fit...Kalbimin ritmi yansır mutlaka dışarıya..."Sevgili gizli hazinedir bilinmesi aşıgı kıskandırır "deniyor kitapta...Olabilir...
       "Sevmenin tabakaları mahabbet , aşk ve dert olmak üzere üç derecedir.
-Mahabbet odur ki, mahbubunu görürse memnundur , görmezse kaydında değildir.
-Aşk odur ki ,mahbubunu görürse memnundur, görmezse mahsundur.
-Dert odur ki , mahbubunu görürse de mahsundur görmezse de mahsundur.
       Vahdet-i Kusud: Hakk'ın istediği ile kulun istediğinin aynı olmasıdır. Kulun kendi iradesini Allah'ın iradesi içinde yok etmesi...Vahdet-i Şuhud: Sufi'nin her şeyi Allah olarak ve Allah'ın tecellisi olarak görmesidir. Vahdet-i Vücud: Varlığın yalnızca bir tane olduğunu ,onun da Allah olduğunu idraktir.    
  Arifler katında aşka düşen kişinin dört hali vardır: Kabz (tutukluk, sıkıştırılmışlık hissi ve hesaba çekilme), bast (açıklık; zihnin açık gönlün şen olması), sekr (sarhoşluk, sevgilide oluş onda kendini yitiriş hali) ve sahv (ayıklık, kendinden geçen aşığın yeniden kendine gelmesi.) Sahv haldeyken belki konuşmayı bile istemez aşık...Sekr hali aşkın en taşkın halidir. Aşık ne yaptığını ne söylediğini bilemez. Bilinçsizlik değil irade dışılık söz konusudur. Sarhoş olmuş kişi gibi kendine hakim değildir. Bilakis aşk ona hakimdir. Aşkın hakimiyeti insanı sekre sürüklerken ,irade de aşkı giderip kişiyi sahv haline dönüştürür. Aşık sekr halindeyken ağzından çıkan şath yüzünden yargılanamayacağı gibi sahv halinde iken bu sözlerini yalanlamaz. Tutukluluk, gönlün şen olması, aşk sarhoşluğundan sonra vuslat olmuyorsa iradesini kullanarak aşık kendi haline dönebilirmiş anlaşılan. Vuslat olmuyorsa bunu kabullenip kendi haline dönebilmek çok önemli geliyor bana. Kendini kaybetmemek yani...Çok sevdim, çok çabaladım, elimden geleni yaptım olmuyor, demek ki takdir böyle imiş deyip olayı kabullenmek ve yoluna devam edebilmek çok önemli. Mutlaka ki için çok acır, çok üzülürsün, çok canın yanar...Aklından hep sevi sürecindeki güzel kareler gelir geçer...Yapılabilirse bence; kendine yaraşır olgunlukta, zarafette ayrıldıktan sonra yavaş yavaş bitişi sindirebilmek önemli...Çivi çiviyi söker mantığı hoş gelmiyor...Sevdiğinden ayrıldığında teselliyi başka birinde aramak , başkasının olayım da gör demek yakışıksız...Gördüğüm kadarıyla da çevremden, bu davranış en çok  yapana acı veriyor. Aşık, başkasında teselli aramaya gittiğinde eski maşuk bu halden zerre kadar acı duymuyor biline...Gözlemim öyle çevremden...Ayrıldığında bence aşık düşünsün, aşkı yaşadıysa mutlu olsun...Aşk çok özel bir olgu...Belkide her kula nasip olmaz...O derinden seviş , derinlerde kayboluş, o sevgi sarhoşluğu...Aşkın acısı bile bir hoş bir güzeldir...Ayrılık acısı çekmek aşığı olgunlaştırır. Aşk işinde bir gömlek daha yükseltir. Ayrılığın anlamı ve aşkın değeri ortaya çıkar bu dönemde...Ayrılık ve hasret aşıklara düşünmeye fırsat verir. Her aradığında karşısında olmak yerine arada uzak kalmak düşünmesine fırsat vermek gerekir.
       Düşünmek ve görmek lazımdır ki seven de sevilen ve sevdiren de yalnızca O'dur. Sevindirir diye ummamızda ondan!...