2005 Ocak ayı itibariyle araç kullanarak trafiğe çıkmaya başladım. Babadan,
eşten ve agabeyden sinirlenme eşikleri düşük olduğundan araç kullanımı
öğrenilmez denir. Babamdan araç kullanımı öğrenen ben, babam tarafından sözlü
baskıya çok maruz kaldım. Sabırlı davranmaya çalışsada hemen kızabiliyordu.”Kızım
trafikte farklı durumlar karşına çıkabilir, sakin ve seri davranman gerekir. Oysa
sen; Halime’nin ekin biçtiği tarla düz olacak, başında gölge olacak, Halime
döndükçe gölge dönecek, Halime o zaman ekin biçecek misali; Aslı’nın gittiği
yol düz olacak, yayalar araçlar Aslı’ya yol verecek, park için geniş alan
olacak, Aslı o zaman araç kullanacak halindesin” diyerek bizim oralardan bir
mani ile tanımlamıştı durumumu.
İlk araç kullanım günlerimde
4-5 gün benimle iş yerime gidip geldi babam, alıştığımı görünce “kendin git gel
artık” dedi. Reşadiye dışına araçla çıkışlarıma birkaç kez eşlik ettikten sonra
“kendin gidip gelebilirsin” dedi yine. Kız arkadaşlarımın aracıma binişleri, bana
güven verici söylemleri çok değerli oldu o vakitlerde...Sonra geldik o
günlerden bu günlere…
Rotasyona tabi bir
maliyeci olunca ömrü biraz yollarda geçiyor insanın…Yeni yerlere atanınca
memlekete gidiş gelişler, akraba ya da dost ziyaretleri oluyor. Bol bol
eğitim & seminer & kurs olunca da farklı yerlere yolculuklar….ve tabi çalıştığımız
mekanların, eğitim yerlerinin civarını keşif içinde yollarda oluyoruz…
2007 Eylül sonunda
Maliye Kursunu kazanıp Ankara’ya gitmemle başladı bireysel olarak yollardaki
serüvenim. Reşadiye’den sonra birden Ankara’da araç kullanmak zorunda kalmak
zor ama çok tecrübelendirici olmuştu benim için. Kırmızı ışıkta durup rampada
geri kaçırmadan ilk kalkışımı gerçekleştirdiğimde sırtımdan akan teri anımsadım
şimdi. Kız arkadaşlarımla misafirhane ve kurs arası her gün git geller, kar
yağınca tedirgin olmak derken kazasız belasız geçirdim Ankara’yı. Dönüşümde Başçiftlik-Reşadiye
gidiş gelişleri yaptım 18 ay. Sabah erkenden yola çıktığımdan harika
manzaralarla karşılaşıp hemen durup fotoğraf çekiyordum. Yoğun kar yağışı zorlaştırmıştı
yolculuğumu. 450 rakımdan 1400 lü rakımlara çıktığımdan hava şartları farklı
oluyordu. Yoğun kar yağışlarında tek saniye durmadan “bismillah” diye diye kaç
kez indim o yolu bilmiyorum.
Deneyimleyerek
öğrendiğim durumlar oldu: Kışın hızla yola çıkacakken, buz kaplı cama su döküp,
daha 1 km gitmeden cam geri donduğunda, ve kar tipi halinde yağarken, camda
donmamış 10 cm çapında bir alandan kaç km yol gitmek zorunda kaldığımda
öğrendim buzlu cama su dökmemem gerektiğini, geri hemen donacağını…Buzda kaydığında
frene basmamam gerektiğini…
Sivas-Ankara yolunda, Yozgat baştan sona
geçiliyor. Yol üzerinde bir benzinlikten aldığım benzinin bozuk olmasından,
aracımın sürüş performansı ciddi düşünce öğrendim özellikle depoyu tam
dolduracakken markada olsa bilmedik
benzinlikten benzin alınmayacağını…
Otoban ile Gerede’ye gelince
müşerref oldum. HGS ye geçilmeden önce kartlı sistem varken ilk İstanbul’a
gidişimde, FSM Köprüsünde “bakiye yetersiz “ deyip köprüden geçişime izin
verilmediğinde, arkamda dizilen onca aracı görüp nasıl paniklemiştim. Birden
bir çocuk belirdi ve “abla 20 TL ver geçireyim seni” deyince rahatladım. 40
dese de verirdim o anda. Onunda işi köprüde ben gibi bakiye yetersiz olup
kalanları az fazla ücretle geçirmekmiş. Yola çıkarken bakiyeni bilecekmişsin,
öğrendim.
Rahat ve keyifli bir yolculuk için aracın
bakımının yapılması şart. Lastik değişimi yaptırıp hemen sonrasında İstanbul’a
gitmiştim geçen yıl. Rot balans ayarı tam yapılmadığından dolayı otobanda 100
km hızı geçince direksiyon çok titrediğinden İstanbul’a zor ve sıkıntılı
gittim. Lastik değişimi sonrası ayarların tam yapılmasını sağlamak ve araçla
bir deneme turu atmak lazımmış, onu da deneyimle öğrendim.
Otobanda Audiler,
Mercedesler, Volvolar nasıl gidiyor öyle…Sol şerit onların…Birden arkanda
belirip anında dibinde bitiveriyorlar. Km lerce öteden selektör yapıp gelen var
“çekil çekil “ der gibi. Hepsi en az 200 km hızla geçiyorlar yanımdan. Tweety
derdi ya “bir kedi gördüm sanki” diye. Bir araba gördüm sanki oluyorum onlar
yanımdan geçerken. Bende çok yavaş sayılmamam aslında ama nasıl bir hızdır gittikleri…
Bana özel gelen
sürüş deneyimlerim var; Kızılay’dan ilk geçişim özeldi benim için. Bir seviye
atladım gibi gelmişti…ve Boğazda FSM’den ilk geçişim çok özel geldi, çok çok şükrettim Allah’a o anda…Köprüden
sonra Baltalimanı’na inip sahilden Tarabya’ya gitmek muhteşem gelmişti; güneşin boğaz sularında ışıltısını görmek, tarihi ve doğal güzellikli özel mekanlarda sürüş deneyimini yaşamak muhteşemdi.…
Gerede-Antalya
yolculuğumda güzel güzergahlarımdan oldu. Boz ve dümdüz Ankara-Konya yolundan sonra
Seydişehir’den Toroslara tırmanmak, Toroslardaki kayalar ve ağaçlarla kaplı muhteşem manzara harikaydı…Gerede’den
Amasra’ya gidişimde…Karadeniz’in doğusu da batısı da ortası da muhteşem zaten…Denizi
ve Amasra’yı ilk gördüğümüz an çok mutlu olmuştuk doğal güzellik karşısında…
İtalya’da araç kullanmam da çok özeldi benim
için. Roma’nın en bilinen muhteşem güzellikteki tarihi meydanı Piazza Venezia’da
özellikle….Sonrasında da Pisa ve Floransa yolunda araç kullanmak, İtalya’nın şirin
köylerini, köy evlerini görmek…
Gerede
İstanbul yolunu çok severim. Yeşillikli ve deniz manzaralı yollar hep güzeldir
zaten. Doğanşar–Reşadiye yolculuk sürecimde 2009 Sazak saldırısından mütevellit
terör tedirginliği yaşadım hep. O yol Reşadiye’nin Tozanlı kanadından geçer. El
değmemiş muhteşem bir doğası vardı. İlk
baharda ne güzeldi Tozanlı Çayı ve mis gibi çiçek kokardı her taraf. Yoldan
kaplumbağa geçerdi, havada farklı kuşlar uçardı…ve etrafta yöresel giysili
kadınlar…
Yolculuklarımın
keyifli geçişinde dinlediğim müziklerin yüksek etkisi var. Uzun yolculuk
yapacaksam yeni cd im olur büyük ihtimal. Yolculuk yaptığım kişiye göre
dinlediğim müzik değişebilir. Sevdiğim insanlarla sohbetli yolculukta çok zevkli
tabi...
Araç
kullanırken dikkat ettiğim hususlar var, tedbir deyip takdiri Allah’a
bıraktığım…Aracı gün içinde ilk kullandığımda mutlaka Ayetel Kürsi duasını
okuyorum. Kazadan beladan korusun diye sadaka veriyorum arada. İhtiyacı olanı
ya da çevremdekileri alıp bırakmakta aracın sadakası gibi geliyor, verilen
nimeti paylaşmak gibi. Araç insanlara yardımda kullanılınca kaza bela savılıyor
diye düşünüyorum. Kaskomu mutlaka yaptırıyorum. Yağmur yağış için lastikler çok
iyi olmalı. Silecekler aşınmamış olmamalı ki camı tam silsin. Hız sınırlarına uyuyorum.
Uykusuz yola çıkmıyorum. Gündüzün hayrı deyip genelde gündüz yola çıkıyorum. Özellikle
büyük şehir içi trafiklerde kaba ve yanlış insanlara uymamaya çalışıyorum. Hele
ki İstanbul trafiğinde araçlar arası makas atan canına susamışlara…Böyle
kimselere sakin ve sabırlı davranıp bela savdığımı düşünüyorum. Yol isteyene
genelde yol veriyorum. Bana kolaylık sağlayana da duymasa da teşekkür ediyorum,
görebiliyorsa ılımlı bir tepki veriyorum. Uzun yolda emniyet kemeri kesin takıyorum
da Gerede, Reşadiye gibi yerlerde şehir içinde bazen, hızım düşük diye kemer takmıyorum. Savcı arkadaşım “sizi bir kaza olay
yeri incelemeye götüreyim bakalım, şehir içi deyip hala kemer takmayacak
mısınız “ dedi…Bakalım.
Allah kazasız belasız, keyifli
sürüşler nasip etsin bizlere…Sürüş anlarımız güzel, varış noktalarımız huzur mutluluk
versin inşallah.