21 Ağustos 2017 Pazartesi

DEFTERDAR


 

İl yöneticisi olarak Defterdar ilçe yöneticisi olarak Malmüdürü, geçmişten gelen ad  ile devam eden köklü unvan  tanımları…Her ilde bir Defterdarlık her ilçede bir Malmüdürlüğü vardır mali işlemlerin takip edildiği...

Gözlemim, Malmüdürü gibi Defterdarda kimdir ne iş yapar fazlaca bilinmiyor. Tanımları kolay anlatabilmek için Kaymakam ve Vali gibi diyorum Malmüdürü Defterdar eşleşmesi için…Defterdar, Maliye İl Müdürü; Malmüdürü, Maliye İlçe Müdürü olarak ta söylenebilir günümüz tanımlamalarını kullanılarak, lakin hala geçmişten gelen tanımların kullanılması çok daha mutlu edici. Tarihe saygı, köklülüğün göstergesidir zira geçmişteki isimlerin kullanılması…

Okuduklarımdan aldığım notlarla Defterdarlığın uzun tarihi süreci hakkında edindiğim bilgileri paylaşmak istedim.

Defterdar kelime anlamıyla defter tutan demek. Özetle görevi gelirleri toplar, gereken kadar harcar kalanı muhafaza eder diye tanımlanmış. Hazineye haram mal, yetim malı sokmamakta göreviymiş Defterdarın. Selçuklularda bu işi yapana müstevfi denmiş. Osmanlı’nın kuruluşu sonrası mali teşkilat Orhan Gazi ile var olmaya başlayıp I. Murad zamanında (1362-1389) devlet teşkilatı şekilleniyorken Devlet Hazinesi ve Mali Teşkilat kurulmuş. Osmanlı Devletinde ilk Defterdar I.Murad - Yıldırım Beyazıd dönemlerinde atanmış.

   Fatih Sultan Mehmed döneminde düzenlenen Fatih Kanunnameleriyle Defterdarlığa mali alanda geniş yetkiler verilip hak ve sorumlulukları ayrıntılı olarak belirlenmiş. Defterdarın  emri olmadan hazineye bir akçenin ne girebileceği, ne de çıkarılabileceği hükmü belirtilmiş. Hazine Defterdar huzurunda açılıp kapanmış.

    II. Bayezit devrinde Defterdarlar Rumeli ve Anadolu Defterdarı olmak üzere ikiye ayrılıp Yavuz Sultan Selim’in Doğu Seferi sonrası Halep’te Arap ve Acem Defterdarlığı adıyla üçüncü bir Defterdarlık kurulmuş. Zamanla ihtiyaca göre Defterdarlık birimleri oluşturulup sayı çoğalmış. Başdefterdarlık ve Başdefterdara bağlı Sancaklarda mali işlerden sorumlu Maldefterdarları oluşmuş. Defterdarlığa Maldefterdarlığından atama yapılmış. Defterdar, Divan-ı Hümayun’un daimi üyesi olmuştur. Padişahın bayram törenlerinde sayılı ayağa kalktığı kişilerden biridir Defterdar.

28 Şubat 1838 e gelindiğinde Maliye Nazırlığı kurulmuş ve bu Nazırlıkta en yüksek maliye görevlisi Defterdar değil "Maliye Nazırı" olarak adlandırılmış.  1841 yılında Maliye Nezaretini temsilen mahalli Mülki Amire bağlı Defterdar ve Malmüdürü görevlendirilmiş. 1864’te Vilayetler Nizamnamesi ile Vilayetlere Defterdar, Sancaklara Muhasebeci, Kazalara Malmüdürü atanmış. Zaman içerisinde çeşitli değişikler sonucu 1920 de TBMM’nin ilk hükümetinde Maliye, Gümrükler ve Tapu ile görevli Maliye Vekâleti kurulmuş.

           Cumhuriyet sonrası da Maliye teşkilatı değişimlere uğrayıp 1983 tarihli 178 sayılı KHK ile Bakanlık taşra teşkilatı, Defterdarlıklardan oluşmuştur.  Defterdarlık Gelir, Muhasebe, Milli Emlak, Muhakemat ve Personel Müdürlüğünden oluşur. Ayrıca ilde Saymanlık Müdürlükleri  ilçelerde   Malmüdürlükleri de Defterdarlığa bağlıdır.  

Halen yürürlükte olan 178 sayılı KHK ye göre Defterdar, bulunduğu ilde Maliye Bakanlığı’nın en büyük memuru olup il ve bağlı ilçeler teşkilatının amiridir.

Kutsal ve zor görev Defterdarlığın tarihi tanımıyla, maliye teşkilatı içerisinde etkinlik ve saygınlığı ile hep var olması  dileğimle…

                                                                                                              Aslı Gülhan BEK

                                                                                                           Gerede Malmüdürü

20 Temmuz 2017 Perşembe

ÖMRÜMDE BİR GEREDE


 
            Gerede, Türkiye’nin güzel illerinden Bolu’nun en büyük ilçesi…Havası sert insanı mert diye anılır…Gerede denilince aklıma gelenleri sizlerle paylaşmak isterim..

Gerede soğuğu…Soğuğu Erzurum’u aratmaz…1350 rakımda Gerede..Yılın 5-6 ayı ciddi kar yağışı ile geçer. 1-2 ay yaz zar zor görülür, gerisinde de bahar yağmurları….Bol yağışın karşılığı o göz gönül doyuran yeşillik…İlçe topraklarının yarısı ormanlık alan…Sıcaktan çok hoşlanmayıp serinliği arayan, yağmur sonrası toprak kokusundan, çam kokusundan haz eden, kapalı, sisli puslu havalardan hoşlanan, kar ve yemyeşil doğayı seven insanlar için ideal bir  yerdir Gerede...

Gerede’nin gözbebeği Esentepe; Esentepe’nin baş tacı Ramazan Dede Türbesi’dir... Esentepe’de çam ağaçları yoğunlukta olduğundan dört mevsim yeşildir. Karın en yakıştığı yerlerden biri çam üzeridir sanırım ve  karın en güzel göründüğü mekanlardan  biri de Esentepe…

Esentepe’de doğa içinde  yürüyüş ve spor aletleri ile spor yapılabilir. Ramazan Dede Camisi yanındaki Türbe ziyaret edilebilir. Kamelyaları kullanılarak piknik yapılabilir. Kışın kızaklarla kayılabilir. Belediye’ye ait ahşaptan yapılmış otantik yapı içinde ya da o yapının yeşillikle donalı bahçesinde kahvaltı ve yemek yenilebilir. Bahçede bulunan küçük havuz ve köprü, Geredeli evlenecek çiftlere düğün fotoğrafı çekim mekanıdır. Otantik bina yanında yer alan günümüz kafesinde filtre kahvenizi içerken etraf güzelliği izlenerek hoş zaman geçirilebilir. Hediyelik eşya satan dükkandan alış veriş yapılıp çevresindeki ahşap masa ve sandalyelerde keyifle oturulup semaverde çay içilebilir.

Kar ile Esentepe’nin buluşmasından oluşan harika manzaralar eşliğinde yapılan mangal, içilen sıcak içecekler, çekilen fotoğraflar emin olun başkadır. Esentepe, her çıktığımda iyi ki var dediğim, doğal güzelliğine yaz kış “maşallah” deyip hayranlıkla baktığım bir mekandır.

Arkut Dağı Kayak Merkezi kayak severler ve öğrenmek isteyenler için uygun bir yerdir. Buradaki tesis kayak organizazyonlarına ve öğrenmek isteyenlere kış mevsiminde hizmet vermektedir. Kayak Geredeli gençlerin olmazsa olmaz sporu olmalıdır bence.

Gerede Yaylaları muhteşem mekanlardır. Birkaçında küçük göller vardır. Çam ağaçları, tertemiz çam kokulu bir hava, çimenli yüzey ve göl; insanın ciğerlerini, gözlerini bayram ettiren, bedenine zindelik katan mekanlardır...

Gerede’nin en olumlu taraflarından biri coğrafi konumudur. Ankara, Amasra, Safranbolu hemen yakınında...İstanbul nasıl gittiğimi bilmediğim güzel ve manzaralı bir yolla 310 km uzaklıkta…

Gerede muhafazakarlığa ile bilinen bir toplum...Geçmişinden günümüze hafızı bol...Tarihi camileri var; Aşağı Tekke, Yukarı Tekke, Yıldırım Beyazıt Camii ...Son beş Ramazan’ım Gerede’de geçti…Gerede’nin en coşkulu zamanı ramazan ayları...İftar davetleri, camilerde bol katılımlı teravih namazları, teravih sonrası Esentepe ve park bahçelerde sahuru beklemeler...Sahura kadar cıvıl cıvıl sokaklar...Bağışlanan hatimler...

Gerede’de dericilik önemli bir sektör. 900 yıllık geçmişe sahip. Ülke genelinden ve Türki Cumhuriyetlerden gelen ham deri  yarı mamül hale getiriliyor Gerede’de...Ülke’nin büyükbaş deri ihtiyacının %40 ı Gerede’den karşılanıyor. Deriden  kemer, cüzdan, çanta satışı yapılan dükkanlar mevcut ilçede.

Gerede Panayırı...İlk ne zaman yapıldığı bilinmeyen, Osmanlı’dan beri süregelen, geniş bir arazi üzerinde, il dışı ve yerli yaklaşık bin esnafın katılımıyla kurulan, kaz eti, şak şak helvası, köfter (cevizli sucuk), el işleri, canlı hayvanlar, bakliyat ve giyim eşyalarının satıldığı panayır, her yıl eylül ayında onbeş gün aralıkla iki defa kuruluyor ve üçer gün hizmet veriyor. Panayır, halk ile il ve ilçe protokolünün katılımı ve  dualar eşliğinde açılıyor ve protokol üyeleri ile toplu kahvaltı yapılıp panayır alanı geziliyor. Gerede’ye farklılık katan bir geleneksel etkinlik.

Gerede Ekmeği...Tokat’a, İstanbul’a, Ankara’ya giderken mutlaka akrabalarıma aldığım, onlar için olmazsa olmaz bir ürün haline gelen, kendine has mis kokusu olan leziz bir tat…Somun büyüklüğünde, ekşi doğal maya ile mayalanıp, içine  patates katılan ve köylerdeki taş fırınlarda yapılan bir ekmek. Bu ekmeği mümkünse sobada, olmadı kızartma makinesinde ısıtıp/kızartıp üzerine Samat Köyü tereyağını sürmek lazım...Enfes…Yanına semaverde çay, hele bir de yayla da iseniz durum muhteşem...İnanın mangalda et vs başka bir şey yemenize gerek yok...

            Bir diğer Gerede ürünü keş...Süzme yoğurttan yapılmış dikdörtgen prizma şeklinde şekillendirilmiş sert peynir kalıbı diyebilirim...Hellim peyniri gibi kesilip kahvaltıda kızartılabiliyor. Rendelenip erişte üzerine serpiştiriliyor...Yiyeceklerden bahsetmişken Gerede’de oruç açılırken, ekmek, önce gül reçeline sonra peynire bandırılıp yeniyor. Eski bir gelenekmiş ekmek-gül reçeli-peynir üçlüsü ile oruç açmak...ve kanlıca mantarı, bir Gerede vazgeçilmezi…

Haftalık Gerede Pazarı...Her hafta cumartesi günü kurulur bu pazar. Meyve, sebze, kahvaltılık ürünler, köyden gelen ürünler vardır pazarda. Ahilik geleneğinde olduğu gibi pazar, toplu yapılan dua ile açılır. Ablam bu pazara bayılır, bana geldiğinde severek ve koşarak alış verişe gider.

Geredeliler “getir” ve “götür” kelimelerini bilinenin aksine ters kullanıyor... Getir dediğimize götür, götür dediğimize getir diyor kendi aralarında Geredeliler...

Gerede’nin bana göre dikkat çeken unsurlarından biri de hanımefendilerinin gelir düzeyleri ne olursa olsun şık ve zevkli giyimleri…Sokakta, çarşıda pazarda, gün toplantılarında, düğün bayramda her zaman şık halleri…ve birde Halk Eğitim kurslarında ortaya çıkardıkları deri tablo, kati tablo ve  nakışlı  ürünler; muhteşemler gerçekten…

Gerede’nin bürokratları…Gördüğüm duyduğum kadarıyla geneli, Gerede’ye Geredeliye sahip çıkan, memleketleri ile bağlarını koparmayıp her fırsatta soluğu Gerede’de alan, Geredelilerin gurur duyduğu evlatları…

Meslek Yüksek Okulu ve dört yıllık Uygulamalı Bilimler Fakültesi ile dışarıdan öğrenci nüfusuna sahip Gerede...Belediye sınırları içerisindeki beş yaylada yapılacak  proje ile, Cezaevi yapımının hayata geçmesiyle oluşacak istihdam artışı ile,  Fenerbahçe’nin Topuk Yaylası Tesisi gibi Beşiktaş ile ön işlemleri yapılan Rumşah Yaylası Beşiktaş Kamp Alanı ile Gerede  daha güzel günlere sahip olacak inşAllah yakın gelecekte...

 Gerede’de geçen beş yılım…Gerede’nin güzel mekanları…Güzel mekanlarda güzel insanlar ile güzel anılar…Bazen zor zamanlar…Ömrümde bir Gerede…Tebessümle…
                                                                                                 Aslı Gülhan BEK
                                                                                                Gerede Malmüdürü

 

6 Mayıs 2017 Cumartesi

KIRKA BİR KALA


 Kırka bir kala öğrendim ki;
Dünya hayatı geçici, zaman su gibi…
Hayatta aslolan mal mülk biriktirmek değil,
Faydalı insan olabilmek, dua alabilmek…...
İyi insan; Allah’ın razı olduğu kul olabilmek

Yaşamda hiçbir şey bizim değil aslında…
Bizim dediğimiz her şey kayıp gidebiliyor elimizden…
Kendimiz bile varken yok olabiliyoruz…
Mülk Allah’ın, canımız Allah’ın, sevdiklerimiz Allah’ın…
Verdiği gibi alabiliyor da…
Ölümde çok yakın, iç içeyiz…
Lakin yaşıyoruz da…
Ömrü Ahirete hazırlık ile geçirmek,
Öte dünyaya mahcup gitmemek önemli..
Bencillikle kendine çalışmak nafile…
Allah rızası için çalışmak, işini iyi yapmak, insanlığa faydalı olmak…
Kulun duasını alarak Allah’ın rızasını kazanmak…
Efendimizin güzel ahlakı ile yaşamak…
Ailemize, çevremize kol kanat olmak…
Asıl meselem bunlar…
Ve öğrendim ki hayatta mutluluk anlarda gizli.
Anı mutlu yaşayabilmek önemli.
Bir çocuğun size gülümsemesi, çiçeklerle dolu bir alan…
Sevdiğin İnsanla muhabbet eşliğinde bir kahve…
Başarıyla bitirdiğin bir işin hazzı…
Samimiyetle sarılmak…
Karadeniz’de sisle kaplanmış yaylada bir sıcak çay; anlarda mutluluk…
Ve biliyorum ki
Aşk muhteşem bir duygu..
Kendine dur demek ama duramamak…
Hep bir ümitle yaşamak…
Kendini onda bulmak, onunla kendin olmak…
Sabretmek, özlemek, beklemek ama kavuşamamak…
En acısı da onu en sevdiğin anda ondan vazgeçmek zorunda kalmak…
Aşk ile yanmış yürek evladır yanmamıştan, kavuşamamak aşkın kendisi…
Benim için aşk hep vuslata ulaşamamış hasret oldu ki…
Sevmek en güzel bir şey hayatta, Yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmek…
Samimiyetle, hoşgörü ile , anlayış ile karşılıksız sevebilmek…
Evim; benim cumhuriyetim, huzurum, sığınağım…
Ailem , vatanım, bayrağım vazgeçilmezlerim…
Özgürlüğüm… Değer verdiklerime itaatim…
Yalnızlığım…Kitaplarım…Satırlarım…Sevdiklerim…Dostlarım
Özlemlerim, isteklerim, kavuşamadıklarım…
Sahip olduklarım, değerlerim…
Bu hayatta var olma sebebim…
Ölüme en yakın anda hissettiklerim…
Dünyevi hırsta olan insanlara, kul hakkı yenmesine hayretle tebessüm edişim…
Kırka bir kalmış ömrüm…
Daha dün çocuktum oysa ki..
Son nefesimde en çok ne için üzüleceğim ?
Yapmam gerekenler ve yapamadıklarım…
En derin ve en gerçek keşke son nefeste…
Allah’ım…SEN yolundan ayırma...Rabbim...
A.G. BEK 05.05.2017

12 Mart 2017 Pazar

TOKAT'A GELİRSENİZ...

             Antik Çağlardan, İlhanlı, Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinden eserler görülebilirsiniz Tokat’ta…
              İlim, kültür ve tarım şehridir Tokat…
              Reşadiye’ye geldiyseniz, yeşillikler arasında masmavi Zinav Gölü’nü gidebilir, etrafı tebessümle izlerken  semaver çayınızı yudumlayabilirsiniz. Burada kitap okumak çok zevklidir…Zinav Kanyonu’nu gezmek farklı ve hoş bir deneyim olabilir sizin için…
            Reşadiye’ye hakim bir tepeye konuşlanmış, yeşillikler içinde yer alan, kaplıca suyunun var olduğu termal otel sağlığınıza da  keyfinize de iyi gelebilir…
            Kelkit çayı Yeşilırmak’ı besleyen kollardan biridir ve Reşadiye’ye teğet geçerek akar, bazen deli dolu bazen sakin…Çay kenarında yürümek, piknik yapmak, balık tutmak, bir şeyler içmek mutlu edebilir sizi…
            Yeşilliklerle kaplı yaylarında solunan bol oksijen, zindelik katacaktır mutlaka…Dağ suları içinizi serinletecek, leziz etiyle yaptığınız ızgaraların tadı damağınızdan gitmeyecektir…
             Reşadiye’den sonra Tokat merkeze giderseniz Anadolu’nun ilk ticaret merkezlerinden biri olan İpekyolu durağı Taşhan’a mutlaka uğrayın…Tarihi binada çay kahve içip geçmişi hissedin içinizde…Tokat El Sanatlarından bakırcılık, ahşap oymalı baskı kalıplardan yazma ve sofra bezlerini ve dahi farklı hediyelik eşyaları bulabilirsiniz orada…
           Şehrin orta yerindeki Tokat Kalesine çıkabilirsiniz…Timur’un fethedemediği tek kaleymiş kalemiz…Ahşap oymalı tavanları olan milli mücadele zamanı Atatürk’ün de kaldığı Latifoğlu Konağı gibi Tokat Konak ve evlerini ziyaret edebilirsiniz…Konya dışında yapılmış ilk Mevlevihane tasavvuf ve maneviyat diyarı Tokat’ta, görmeden geçmeyiniz…Ali Paşa Hamamı ve Ali Paşa Camisi’ni  de görmek lazım Tokat’a gelince.. Sulu Sokak’ta tarihi Tokat evleri….2. Abdülhamid Han’ın tahta çıkışının 25. yılında yapılmış Behzat Çayı yanında yer alan ve Tokat’ın sembolü  Saat Kulesi mutlaka görülmeli…Gazi Osman Paşa Plevne Müzesi , Gülbahar Hatun Camisi de Tokat’ımın değerlerindendir. Tokat Müzesi’nde de Tokat’ın tarihi zenginliği görülebilir…
            Erbaa’da Selçuklu Mimarisi örneği Silahtar Ömer Paşa Camisi ziyaret edilmeli…Sanırım en iyi Tokat üzüm yaprağı Erbaa’da,  almadan, tatmadan geçmemek lazım…
            Pazar İlçemizde kuşların konak yeri olan Kaz Gölü vardır…Mahperihatun Kervansarayı Selçuklu Mimarisi örneği…Dikit ve sarkıtları eşsiz Ballıca Mağarası kesinlikle görülmeli…
           Almus’ta Baraj Gölü’nde balık tutulabilir ya da balık çiftliklerinden taze balık alınabilir....Başçiftlikte kayak yapılabilir…
          Niksar Danişmentlilere başkentlik yapmış...Kalesi Ülkemizin ikinci büyük kalesi…Ayvaz suyunun membası burada… Anadolu’daki ilk medrese Yağıbasan Medresesi, Ulu Cami görülmeli…Ceviz diyarıdır Niksar…Çamiçi Yaylası harikadır…
           Zile’de Julius CAEZAR’ın  “veni, vidi, vici” (geldim, gördüm, yendim) dediği yer olan Zile Kalesi görülebilir…Zile Konakları ziyaret edilebilir… Sulusaray İlçemizde Sebastapolis Antik Roma Kenti görülebilir.
           Artova'da Höyükler, arkeolojik alanlar, Çekerek Çayı...Rus işgali karşısında Türkiye'ye getirilen Afganlıların ilk yerleştirildiği alanlardır Artova ve Yeşilyurt...Dericilikle uğraşırlar, ziyaret edilebilirler...
            Turhal'da Kesikbaş Camii  ziyaret edilebilir...Mercimek Tepesinden paraşütle atlama yapılabilir...
           Cevizli Turhal yoğurtmacı, Tokat Çöreği, Tokat yaprağından sarma özellikle baklalı sarma, çökelekli, bat, Tokat sebzelerinden ve etinden yapılmış Tokat Kebabı, Tokat Bez Sucuğu, çemeni, Niksar Cevizli Çöreği,  Zile Pekmezi, keşkeği ,kuşburnu, madımak , kete ve pağaç Tokat’a gelince tadılması gerekli yiyeceklerinden…
           Havası ılıman , insanı mutederdir demiş Mevlana Hz leri biz Tokatlılar için…İlkbaharda gelirseniz yemyeşil bir doğa ve yüksek debili akarsuları görebilir, meyve ağaçları ile dolu İlimizde  meyve ağaçlarını bol çiçekli, havayı mis çiçek kokulu bulabilirsiniz…Yazın geldiyseniz bol bol dalından meyve sebze yiyebilir, yaylalarımızda serinleyebilirsiniz…Kışın geldiyseniz Başçiftlik’te kayak yapabilirsiniz….Dört mevsim herkesi bekleriz…

Aslı Gülhan BEK
#Tokat  #Reşadiye #Niksar

7 Mart 2017 Salı

SEYAHATNAMEMDEN: AZERBAYCAN / BAKÜ


Güzel bir Kafkas Ülkesi , kardeş ülke, can Azerbaycan’a, onun da inci şehri Bakü’ye gitmek nasip oldu ne mutlu ki bana..
             Azerbaycan’ın nüfusu yaklaşık on milyon…Ülke petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması ile siyasi bağımsızlığını ilan etmiş Azerbaycan…

Seyahatim THY ile oldu…Yolculuk esnasında Azerbaycanlı Hayal hnm ile çok sıcak ve samimi  sohbet ettik…Azerbaycan hakkında ön bilgi edindim kendisinden…Haydar Aliyev Havalimanına indik. Götürdüğüm valiz nedense yine İtalya’da olduğu gibi valiz bandına herkesinkinden çok sonra geldi…Görevlilerle çok rahat konuşup derdimi anlatabildim…Konukları olduğum Ahmet Agabey ve Birgül Abla sağolsunlar uçak inmeden gelmişlerdi…
           Bakü’de Hazar Denizi kıyısı yerleşimi çok muhteşem…Tarihi eski yapılar, Rusya’dan kalma binalar ve modern yapılar bir arada…Yollar çok çok geniş.

İlk ziyaret yerimiz 1918’de  Azerbaycan’da şehit edilen Azerbaycanlı ve Türkiye Türklerinin defnedildiği yer olan Şehitler Hiyabanı oldu…Tokat’tan Mehmetçik isimlerini de gördüm Şehitlikte…Hazar Denizi manzarası muhteşem...   
Bakü’de gezilecek görülecek yerler arasında Kız Kulesi, Şirvanşahlar Sarayı, Alev Kuleler, Nizami Caddesi, İçeri Şehir, Bayrak Meydanı,  Haydar Aliyev Kültür Merkezi, Bibiheybet Cami, Haydar Mescidi, Cuma Mescidi, Güzel Sanatlar Müzesi ve Ateşgah görülebilir…ve fırsat bulunursa geniş p azar yeri Sederek’e gitmek gerek…
Alev Kuleler Azerbaycan’daki sönmeyen ateşi temsil ediyor; kuleler alev şeklinde ve gece ışıklandırması muhteşem…İçinde otel, ofis ve avm var…Hazar Denizi de ki malum aslında göl…ama çok engin…İçindeki petrolden rengi bildiğimiz deniz mavisinden biraz koyu…Sahil boyu inanılmaz güzel..Özellikle gece ,şehrin sahil bölgesi mimarinin ışıklandırma ile buluşmasıyla ile muhteşem bir güzelliğe bürünüyor…
           Aliyev Kültür Merkezi binası mimarisi ödüllü, mimarı da bir Türkiye Türküymüş…
          Rüzgarın şehri Bakü'de yer alan Kız Kulesi'nden şehrin panaromik görüntüsünü görmek mümkün...Bakü'nün simgelerinden bu kule...Sarı topraktan yapılmış çok eski bir yapı.
           Tarihi doku güzel korunmuş Azerbaycan’da… Müzeler güzel…
           Ateşgah ateşe tapan Zerdüştlerin ibadet yeri…Oradaki ateş 4000 yıldır sönmüyormuş.
           Azerbaycan ateşler yurdu  (land of fire) demekmiş.  Azeri ;ateşe tapan…Azerbaycan’daki Türkler kendilerine Azeri denmesinden hoşlanmıyor ve zaten Azeri kelimesi Azerbaycan’da kullanılmıyor. Azerbaycan Türkü demek sanırım en uygunu…
          Azerbaycan’da dolaşırken insan kendini yabancı hissetmiyor, hissettirmiyorlar da…Türkiye Türkü olduğumu gören daha ilgili oldu hep…AVM leri bizim mağazalardan, marketlerinde Türkiye’den ürünler..Dilimiz karşılıklı anlaşılıyor; kelimeler ya bizimle aynı ya da eş anlamlısı, bir kısmı da Rusça Farsça ve İngilizce…ama duruma göre sorun yaşanmadan karşılıklı anlaşılıyor…
           Konuşmaları çok zarif ve güzel…Fuzuli, Nesimi, Nizami’nin torunları ne de olsalar…Sanırım Farsça’dan gelenek hafiften uzatılarak yapılan ay balam ay hanım diye başlayan tatlı konuşmalar,  insanda anında tebessümle mutluluk oluşturuyor…
         Azerbaycan’da halılar, kilimler önemli, çok renklilerde…Kadınlar için parfüm, güzel koku çok önemli…Evlerde avizeler ve duvar kağıtlarıda…
           Et, yemek kültüründe önemli bir yere sahip Azerbaycan’da…ve kestane…Et ile kestane bir arada yemeklerinde…Azerbaycan pilavı yaptı Azerbaycanlı Hatice Abla…Pilav demlenerek yapılıyor, içinde kişmiş denilen kuru üzüm benzeri bir meyve ile…Pilavın üzerine erikli, kestaneli, kuru soğanlı etli yapılan yemek eklenerek yeniyor…Güzel bir yemek…Etli yaprak sarmaları bizimki gibi ince uzun değil daha karemsi sarılıyor ve içi pirinç değil et yoğun.
           Azerbaycan’da çay çok çok önemli…Çayın yanında şeker kullanmıyor halk…Reçeller ve bizdeki bayram şekeri tarzı şekerlemeler sunuluyor…Tatlıyı seviyor Azerbaycanlılar…Çok farklı reçelleri var…Turşuları da çok çeşitli…Tattığım ham ceviz reçeli muhteşemdi…Kuru meyve de bizdeki çerezler gibi bolca tüketiliyor…Kompostolarda çok çok çeşitli ve  çok tüketilen bir ürün…
         Azerbaycan’ında başında Ermenistan derdi var… İşgal edilen Karabağ toprakları, Hocalı bir yara…
          Esnaf, taksici, öğrenci, ev hanımı, emekli gibi halk içinden konuştuklarımın söylediğine göre 1991 de bağımsızlığın ilanı ve Rusya’dan kopuşla  ekonomide ilk başta biraz sorun yaşanmış… Fabrikalarda üretim büyük çapta durmuş…Petrol ve doğalgaz rezervi yüksek ve Azerbaycan’ın milli geliri gün geçtikçe artıyor ancak milli gelirin kişi başına dağılımında sorun olduğunu gördüm çok çok üzülerek...Doğalgaz ve petrol gelirinin halkın yaşam standardının yükseltilmesinde daha çok kullanılması temennim…Zamanındaki Sovyet baskısı, sonra Ermenistan sorunu, zor günler yaşamış Azerbaycan halkı… Bakü’de bir oda bir salonlu bir ev kirası  yaklaşık 500 TL , bir öğretmen maaşı yaklaşık 400 TL, bir ekmek 0.90 kuruş, 1 kg Azer çay yaklaşık 16 TL…Alım güçleri çok yüksek değil belki ama sofraları çok bereketli…Gönülleri çok zengin…Sofra düzenleri hoş ve özenli…Servis tabağı vazgeçilmez; ortak tabaktan hiç yemezlermiş, nahoş bir durum geliyor bu hal onlara…Yemeklerinde acıyı pek tercih etmiyorlar…Türk dizilerini seviyor ve izliyorlar…Eskiden Rusya’ya olan yönelim sonradan Türkiye’ye olmuş… Unutmadan araba fiyatları uygun olsa gerek lüks araba var çoğu insanda …
           İki devlet bir milletiz çok dillendiriliyor ve kan çekiyor gerçekten…
           Ülkemiz çok özel bir yerde…Orta Asya ile Türk birliği Ortadoğu ile din birliğimiz var ve kültürümüzde de hep batıya doğru ilerlemek var yani AB’ne yönelimde önemli…Bu üçlü saç ayağının organizeli uyumu bizim için uygun karışım olabilir mi ?
          Ve benim güzel Ülkem Türkiye’m…Sana nereden baksam gözümde daha da kıymetleşiyor devleşiyorsun…Yapman gerekenler var evet, sorunlarında…ama Sen bir tanesin…Toprağının bereketi, göllerin, akarsuların, denizlerin…Dağın, tepen, ovan..Kumsalın, yaylaların, karlı dağların…Tarihin…Güzel insanların…Ne yok ki Sende…Jeopolitik konumun…Hepsinden değil mi ki bizle onca uğraşan…Değerlerimizin kıymetini bilmek gerek, onlara sahip çıkmak gerek…Okumak gerek, tarım ya da teknolojik üretime çok çok önem vermek gerek…
           Son olarak iki Devlet bir milletiz çok dillendiriliyor ve benimde çok değer verdiğim sayın vekil Ganire PAŞAYEVA halkının yanında görüldüğünden  Ülkesinde de çok seviliyor.

23 Ocak 2017 Pazartesi

BİR MALMÜDÜRÜ...


           Malmüdürü olmak zor ve özel bir görevdir.
           Önce memur olarak başlarsın Maliye Bakanlığı’nda..
           Ekonomi, muhasebe, finans bilmek  çok işe yarar…

          Birde kanun yönetmelik vb  mevzuatı okuyup anlamak ve uygulayabilmek önemlidir..
          Maliye’de başlayan memur Kurumdaki hiyerarşiye zamanla uyum sağlar…
Şansı varsa görevini öğrenirken yanında işini bilen amir ve memurlar olur..
Maliye memuru işini önemsemeli, prensipli olmalıdır…Zaman planlaması yapmalı, kaçan işi kovalamalı, işte önceliklerini iyi belirlemeli, kanuni süreleri kaçırmamalıdır…
Birkaç yıl memuriyette piştikten sonra serüvenli yükselme süreci başlar…Sınavlara girer…Maliye kursu sınavına girebilir ilk önce…
        Maliye kursu; zamanla  süresi değişmiş olmakla birlikte şuan 6 aylık bir eğitim…Maliye memurunu tüm mevzuat konusunda eğitmek amaçlarından birisidir kursun…Yöneticiliğe ufaktan hazırlar memuru…Kursta Maliye’nin gelir, milli emlak, muhasebe, muhakemat, personel bölümlerinden yaştaş memurlarla unutulmaz dostlukların kurulduğu güzel bir süreç yaşanır…Burada kurulan dostluklar ömürlüktür…Kursun ders verenleri Ankara için diyorum,  genelde Bakanlığın üst düzey yöneticileridir…Üstadlar yani…Kursa giden memura onca mevzuatı okumaktan, onlardan sınava girmekten, üst yöneticilerle tanışmaktan, Bakanlığı ziyaretlerden bir özgüven gelir…Sonra kurs biter ve herkes görev yerlerine döner…
        Yöneticilik sınavları açılır sonra…şeflik, uzmanlık, müdür yardımcılığı, müdürlük….Şartları tutan girer sınavlara…
         Sınavlara çok ciddi çalışmak gerekir…Soru bankaları bulunur üstadların hazırladığı…Açıklamalı konu anlatımlı muhasebe soruları…Kanunlardan toparlama yapılır…Özetler çıkarılır…Yakın arkadaşlar kampa alırlar kendilerini…Çok ciddi çalışılmazsa kazanılmaz o sınavlar…
Mülakatlar vardır birde sınav sonrası…Ne heyecan yaşanır o Muhasebat’ın kütüphanesi önünde…Mülakata girerken ışığı aç kapat olayı vardır da kaç kişi heyecandan girerken açmıştır çıkarken kapatmıştır bilmem…
         Sınavlar kazanılır…Atamalar için tercih yapmaya gidilir…Türkiye bizler için 6 bölgeye ayrılmıştır…ilk atamalar genelde en zor yerler olan 5 ve 6 . bölgelere yapılır…Zaten deriz hep “Bayrağımızın dalgalandığı her yerde görev yaparız “ diye…
         İlk atamada dağlar ardında, tepeler üstünde orda bir ilçe var uzaktaya  gidilir…ilk atandığımız yerde lojman varsa ne mutlu…ama taze müdür çok heyecanlıdır…görev aşkı yüksektir…Yokları çoktur ilk görev yerinde ama hepsini aşmaya çalışır…Memuru yoktur, oturur çalışır, hizmetlisi yoktur…Bayanlar tuvaletini yıkadım ben ilk müdürlük yerimde.. Odamı süpürdüm, toz aldım…Memur arkadaşımla cam sildim.. Rapor alan arkadaşımın yerine çalıştım…Çoğumuz yapmışızdır bunları…Enaniyeti, nefsi yenme birazda o safhalarda başlar meslekte...Karate filmlerinde çekirgeyi eğitirken ya da dergahlarda nefsi eğitirken nefse zor gelen işler yaptırılır ya ilk başta...O günlerde o işleri yaparken bunlar gelirdi aklıma...Bir de iş yerini yüksek benimsemekle alakalıdır her tarafa koşturmak aslında...
         5 ve 6. bölge görev yeri süresi dolunca üst bölge için tercih yapılır heyecanla…Her tayin zamanı bir heyecandır, telaştır…Karar vermek zordur…İlk görev yeri zor geçtiğinden sonrakilerde şartlara çok dikkat edilir…Memuru tam olsun, memlekete yakın olsun, il merkezine yakın olsun ya da il olsun…Lojmanı olsun…Çocuklar için iyi okul olsun…gibi şartlar göz önüne alınarak tercihler yapılır…Tayin zamanı tercih yapmak için müdürlerimizi aradığımızda en duymak istemediğimiz cümle “ 17. madde den buradayım”…Belli bölgede süre çalışmış müdür büyüklerimiz, son olarak istedikleri saymanlıkta dokunulmazlıklarını ilan etmişlerdir yani 17. madde ile…Ne diyelim başımız üzerineler...
         Eski görev yerinden ayrılmak zor gelebilir çoğumuza...Küçük ölçekli yerler zordur ama dostlukları güzeldir zira...Rotasyonlu memur kaderidir ayrılıklar ve yeni başlangıçlar...Taşınmak düzen değiştirmek biraz yorar bizleri ama çok yer görür çok güzel insanlar katarız hayatımıza...Güzel Ülkemizi detaylı keşfedebiliriz kültür ve yaşamıyla...
          Malmüdürü  vezne, muhasebe, gelir, milli emlak ve muhakemat (hazine avukatlığı) servisleri arasında koşturan müdürdür…
         Ayda en az iki kez vezne servisini denetler; an itibariyle kasayı sayar, değerli kağıtları sayar, sistem kaydı ile mevcut kayıtları karşılaştırır…
        Malmüdürü  Devletin muhasebesini tutar muhasebe servisi ile…Devlet adına harcama yapar örneğin Devletten maaş alanların ödemesini yapar, kurumlara hizmet yapmışlara alacaklarını öder. Devlet adına alınmış emanetleri saklar yeri gelince iade eder. Devlete borcu ve alacağı olanları takip eder. Yaptığı işlemlerden de Sayıştay’a hesap verir. 
          Gelir servisi ile vergi toplar…Haciz, terkin, vergi denetimi vb işleri yapar.
         Milli Emlak Servisi ile Devletin arazisine, her türlü malına mülküne sahip çıkar, korur.. Satışı talep edilen hazine arazisinden uygun olanı satar, kiralar; kamu hizmeti için kullanılması gerekli olanların tahsis işlemlerini yapar. Bu işlemlerden doğan alacak haklarını takip eder. Devlet adına tapuda tescil ve devir işlemi yapar.
          Malmüdürü,  Muhakemat Servisinde Hazine avukatının bulunmadığı durumlarda hazine temsilcisi sıfatıyla devlet davalarını takip eder. Adliye koridorlarında hakim karşısında...Davada bilirkişi raporlarına itiraz eder, temyiz eder... 
         Malmüdürü,  ilçe idare kurulu ve  vakıf heyetinin üyesidir. Vakıf mütevelli heyeti vakıf bütçesinden vatandaşlara nakdi veya ayni yardımlar yapar. Görevlendirildiğinde yardıma ihtiyacı olan vatandaşları yerinde tespite gider..
         Halkla; köylü ile kentli ile esnaf ile amir ile memur ile yatırımcı ile siyasetçi ile herkesle iç içedir
        Malmüdürü memuriyetten müdürlüğe liyakat ile yükselmiş, işinde tecrübelenmiş, sık ve sıkı eğitimler ile bilgilenmiş, Kurum kültürü ile Devlet içi usul adap öğrenmiş, halkın içinden gelip halkı için çalışan kişidir..
         Malmüdürü tecrübesi ile aklı ile bilgisi ile yeri gelir vicdanı ile yapar görevini… Kuralcıdır, prensiplidir…İş olsun  yapılsın ister ama kuralına göre olsun ister…Baştan savma, yaptım oldu durumlarına gelemez…Çalışmaktan, ortaya bir şeyler çıkarmaktan mutlu olur…İşinden asla mahcubiyet yaşamak istemez…Mülk Allah'ındır durumdan hareketle Allah'ın mülkü ile uğraşarak dünyasını geçiren kulları içinde Malmüdürü, ekstra mal, mülk, para ile ilgilenen kişidir birde bence...İlgilendiği mal mülk Beyt-ül Maldır oda ayrı...Beyt-ül mal der ya da başka açı , Devlet malını gözünden sakınır Malmüdürü...


        Biz Malmüdürleri; görev yerlerimizde, kurslarda, eğitimlerde, seminerlerde birbirini tanımış bir grup başta olmak üzere, memur arkadaşlarımız ve üst amirlerimizle kocaman bir Maliye ailesiyiz...Allah mahcup etmesin hiçbirimizi...Güzel olsun her şey tüm Bakanlığımız personeli ve Ülkemiz için...