26 Nisan 2014 Cumartesi

ENGELLİ VE MUTLU



Hayatta en önemli şey sağlık deriz her zaman...ve bu hayatta tutunmak, başarılı olmak kolay değildir çoğu insan için.Hele ki hayatta, doğuştan ya da sonradan engelli bir birey olarak varsanız, işiniz daha da zordur.


Düşünceye dalıp geçmişimde en başlara gittiğimde, aklıma gelen ilk görüntüler hastane odaları, ameliyata giriş anlarım, artık ne kadar narkoz aldıysam ameliyat çıkışları cigerlerim yerinden sökülürcesine istifra etmelerim oluyor.Yaşıtlarım sokakta oynarken benim aylar boyu alçı ile evde beklemelerim ve de...Küçük bir çocuk olmama rağmen bazen hastanede tek kalışlarım...Belki çocukluğumda çok evde kaldığım için şimdi gezmeler, keşifler beni mutlu ediyor ve her fırsatı değerlendiriyorum...Belki şuan yalnız yaşayışımda sıkıntı duymamam, ta çocukluktan kendime mukayyet olmayı öğrendiğimdendir...ve hastanelerin önünden dahi geçmek istememem, vaktiyle hastanelerden çıkamayışımdandır...Sıkılmıyor musun evde sorusuna "hayır" deyişim çocukluğumdan beri evde mecburi zaman geçirişlerimi okumak, yazmak, dinlemek, izlemek, resim çizmek vs ile değerlendirmeyi öğrendiğimdendir.Hala ben hiç sıkılmam, hep yapacak bir şey bulurum...


İlkokulda bir 10 Kasım etkinliğine ağabeyimin öğrettiği şiirle katılacaktım.Bir gün öncesi yoğun bir öğrenci kalabalığı içinde kaldım.Herkes birbirinin üzerine basarak geçiyordu nerdeyse.Ayaklarıma o kadar basılmış ki mos mor olmuş her tarafım.Bu sebeple ertesi gün etkinlikte şiir okumaya gidemedim.Başka arkadaşım benim şiirimi okumuş.Gidemediğim için üzülmem bir yana, sonra duydum ki etkinlik sonu Kaymakam şiiri çok beğenmiş, arkadaşımı öpmüş, ödül vermiş.O ben olamadım, benim bulduğum şiirdi birde!Çok üzülmüştüm.


Orta okul yıllarımda halk oyunları vb fiziksel etkinliklere ile bayramlara katılamazdım.Birazda içimde kalırdı açıkçası. Orta birinci sınıfta 23 Nisan Törenine bizzat katılamadığımdan, izlemeye götürdü beni babam.Merasim esnasında arkadaşlarım önümden geçince hüngür hüngür ağlamaya başladım.Babam ne desin ne yapsın şaşırdı.Hiç unutamadığım sözleri sarf etti o an; "Allah herkesi istediği gibi yaratır, sana bu hali uygun görmüş, sabredeceğiz, şükredeceğiz, kabul edeceğiz.O nasıl uygun görmüşse öyle, bunlardan öte yapacak birşey yok!...Yapılacak şey isyan etmek değil durumu kabullenmekti, 12 yaşımda, o gün anladım.


İlk ve ortaokulda hep arabayla okula gidip geldim.Arabanın camına yapışarak ve iç geçirerek arkadaşlarımın güle oynaya gidiş gelişlerini izlerdim .Yıllar sonra Şenaycığım'da "Aslı biz de sana özenirdik, yağmur yağış kar görmüyor ne güzel diye" demişti ! Açı farkı ! Lise yıllarımda bu tada varabildim; arada arkadaşlarımla yürüyerek eve gittim.Yıllarca beklemişim, o zevki hiç bir şeye değişmezdim.


Lise öğretmenlerim...Hepsinin ellerinden öperim.Babamın beni almaya gelemediğini fark eden öğretmenim aracıyla mutlaka beni evime bırakırdı.Hepsine saygım, sevgim sonsuzdur; hem iyi eğitici öğretici olduklarından, hem halime ilgili, duyarlı olduklarından ötürü.


İlkokuldan üniversiteye, tüm eğitim hayatım boyunca harika arkadaşlarım oldu.Kitaplarımı taşıdılar...Beden eğitimi derslerinde yanlarındaysam; çift kale maç oynuyorlarsa beni kaleci yaptılar, ya da voleybol gibi benim oynayabildiğim oyunları oynadılar...Yürüyerek eve dönüyorsak benim tempoma uydular.Halimle dalga geçen değilde halimle hemhal olan arkadaşlarım oldu, çok çok şükür...Bu durum engelli bir çocuğun özgüven gelişimi için öyle önemli ki; kendisini öteki, ezik hissetmemek...


Benim için ders çalışmak, okul kazanmak sorun olmadı.Derdim hep başkaydı.Üniversiteyi kazanıp 17 yaşımda Ankara'ya geldiğimde Beşevler'deki Yurdumdan Dikmen'deki amcamlara haftasonu nasıl valiz taşıyarak gideceğimi düşündüm.Sonra sınıfımdaki en can arkadaşlarımdan Güzinimle tanıştık.Koskoca Ankara'da amcamlarla aynı semtte oturmaz mı!.Her hafta onunla yaptık gidişlerimizi, canım benim 4 yıl taşıdı valizimi. Harçlığımın çoğunu taksi parası verdim üniversitede.İlgili akrabalarım ve can arkadaşlarımla geçti gitti o yıllarda.


2005 'te araba kullanmaya başlamakla hayatımdaki devrimi yapmış oldum.Ben o gün özgür oldum!Baba beni alır mısın, bırakır mısın demeden, taksi dolmuş beklemeden, istediğim yere gidip gelmenin, zincirimi kırmış olmanın dayanılmaz güzelliğini araba kullanmaya başlamakla yaşadım.Arabalar sadece bir eşya, bir eşya kadar değer verilmeli mutlaka ama benim arabam benim bütünleyici bir parçam.Yolculuklarımı genelde aracımla yapıyorum.Uzun yol yürümekte zorlanıyorum ama uzun yolda araç kullanmak kolay geliyor.Açıklaması; Allahü Teala bir yönünü eksik kılarsa başka yönü mutlaka fazla veriyor...





1 Mart 2014 Cumartesi

BİR SICAK TEKLİF; KAHVE

              Hayatta en mutlu olduğum zaman dilimlerinden biri sevdiğim insanlarla Türk Kahvesi içtiğim anlardır.
      Kahve, Kanuni zamanında Yemen Valisi Özdemir Paşa ile İstanbul'a getirilmiş.Yemen'de (Habeşistan/Etiyopya) kahve çekirdeğinin kıymeti anlaşılmamışken Osmanlı, kahve çekirdeğini kavurmuş, öğütmüş, pişirmiş ve özel sunumlarla ikram etmiş.Kahve, yapılış şekli ile de Dünya'ya Türk Kahvesi olarak yayılmış.Kahvenin sevilmesi ile Osmanlı'da kahvehaneler oluşmaya başlamış ki kahvehaneler denetimsiz sivil grupların toplandığı ilk yer olarak biliniyor.Şiir, edebiyat sohbetlerinin yapıldığı, kitap ve güzel yazıların okunduğu, tavla ve satranç oynanan alanlar olmuş ilk zamanlar kahvehaneler.Avrupa'da ilk kahvehane Viyana Kuşatması sonucunda Viyana'da açılmış, sonra tüm Avrupa'ya, oradan da Dünya'ya yayılmış. Dünya'daki tüm kahvelerin atası Türk Kahvesi ve bugün ki cafelerin temeli de kahvehanelerimiz olmuş.
            Tadında gerçek bir Türk Kahvesi içmek için kahvenin kalın bakır cezvede yapılması önerilir ve de fincanın ölçüsü oranında kesinlikle soğuk su konulması..."Bir tutam telve ile suyun aşkıdır kahve, bırakın aşklarını yaşasınlar ateş üstünde" denir kahve için...Kahveyi karıştırdığın kaşık dik tutulursa köpüklü kahve, yan tutulursa kaymaklı kahve olurmuş ki bazıları bol köpüklü bazıları kaymaklı sever kahveyi.Cezve içindeki kahve bir iki karıştırılıp bırakılmalı denir kahveyi hazırlarken.Kahve bakırdan yapılmış kalın cezvede, odun ateşinden mütevellit köze sürülüp çekilir, ağır ağır pişirilir .İlk kaynamada köpüğü alınır, sonra ortası sonra telvesi...Üç taşımda, kahve, fincanlara paylaştırılır.Tadı, köpüğü, kokusu, pişiriliş şekli ile  içime hazırdır kahve.Yanında enfes lezzette lokum ile  ikram edilir...ve  içilmeden önce birkaç yudum su ağıza alınıp ağız, kahvenin tadını alacak hal için arındırılır.İçmeden evvel telvesinin de dibine çökmesi beklenilir kahvenin...Sunumunu güzelleştirecek çini, gümüş fincan takımları, tepsiler, lokumluklar yapılmış zamanla...Kız isteme merasimlerinin vazgeçilmez içeçeği olmuş kahve..Kahve pişirmeyi bilmeyen kız evlendirilmemiş vaktiyle...Dibinde kalan telveden fal bakılıp tatlı sohbetlere de vesile olmuş kahve.
       Türk Kahvesi acele, ayak üstü içilecek bir içecek değildir. Kahve, sütle yapılan menengiç kahvesi, üzerine badem parçaları eklenen cilveli kahve halinde çeşitlendirilip, zamanla damla sakızlı, naneli, kakuleli gibi farklı aromalarla tatlandırılmış.Kahvaltı, "kahve altı" sözcüklerinden türemiş ki sabahları içilen Türk Kahvesi evveli yenilen yemek anlamındadır.Bir kahvenin kırk yıl hatırı olup, dostluk pekiştirilmesi için kullanılmış kahve ikramı.Çocuklara bir zararı var mı bilmem ama büyüklerin içeceği olarak bilinir kahve toplum içinde.Çocukken "çocuklar" hatta "kızlar kahve içmez" denirdi nedense! Sonrasında genç kız elinden yapılmış kahvenin özel olduğu söylendi! Akşam yemeğinden sonra kızlarının anne babalarına kahve yapması, kadının kocasına kahve ikramı özel hallerden sayılır hala.Kahvenin kendinden ziyade, sayesinde var olan muhabbeti güzeldir belkide.Zira denmez mi gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül muhabbet ister kahve bahane.
          Osmanlı ve sonrasında Türk Kahvesi, öğütülmesinden pişirilişine, sunum ve içilme usulüne göre bir seramoni haline gelmiş hasılı...Son zamanlarda sosyal paylaşım sitelerinde yayınlanan fotolarda farklı güzellikte fincanlar içinde Türk Kahvesi sunumlarının fotoğraflanmasından çıkardığım sonuç; Türk Kahvesi Kültürü'nün yaşatıldığı...Yakın çevremde de ne mutlu Türk Kahvesi içimi özel bir hal olarak değerlendiriliyor.UNESCO  tarafından "Somut Olmayan Kültürel Miras" olarak kabul edilmiş Türk Kahvesi. Dünya çapında kahve geleneğinimizin tanıtımı ve patentlenmesi konusunda kurum ve kuruluşlar çabada, her ne kadar geç kalınmış bir hareket olsa da...

7 Ocak 2014 Salı

SİYASİ TEMENNİ

       İnanıyorum ki siyaset alanı, Ülkemizin zeki, çalışkan, akıllı, dürüst, okumuş, aktif, sosyal, cesaretli, vizyon sahibi, adil insanlarının siyasete daha çok akmasıyla daha da güzelleşecek.Nitelikli, ahlaklı siyasi yöneticiler Ülkemiz ve Milletimizin geleceği  için iyi kararlar alıp uygulayacaklar.Siyasi yöneticiler "bir gün adaletle yönetmek, altmış yıl (nafile) ibadetten hayırlıdır" hadisini unutmayıp çok çalışacaklar. Atalarımızın başarılarıyla övünüp güç alacak, başarısızlık sebeplerini günün şartları süzgecinden geçirip ders alacaklar.İleri devletler seviyesine gelmek için muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcut.
       Nitelikli insanlar siyasete akmalı.Halk en ufak bir eşya alırken yaptığı incelemeyi  seçimlerde kat kat fazla göstermeli.Yaşam alanı hakkında kararlar  verecek, icraat yapacak kişiyi  seçerken çok özenmeli.Halk nitelik istemeli, ahlak istemeli ki kapsam dışı kişiler cesaret edip meydana çıkamasın.
     Siyasete girmek cesaret istiyor, yürek istiyor.Rahatından vazgeçmeyi gerektiriyor.İyi siyaset yöneticisiysen kendin için değil aday olduğun kitle için çalışmalısın.İcraat yapmak için çabalamalısın.Yapıcı eleştirilerden ders almalı, yıkıcı eleştiriye eyvallah diyebilmelisin...Sabırlı ve gayretli olmalısın           
     Amacın seçim bölgene hizmetse, amacın bu Millet ve Devlet için taşı taş üstüne koymaksa, ilçenin, Ülkenin derdi senin derdinse YILMAMALISIN...Birileri yılmamamış...Birileri bu Ülke'nin bu günleri için can vermiş.Birileri vaktiyle hapis yatmış, birileri asılmış...Birileri zehirlenmiş.Ülkesine hizmet yolunda uykusuz kalmış birileri...Ülkesini, ilini, ilçesini çok seven, nereden geldiğini bilip Milletinin layık olduğu yaşam seviyesine yücelmesini isteyen harika insanlar var, biliyorum, görüyorum...Onları da siyaset alanında görmek istiyorum.Arz talep meselesi; halk istesin onlar gelsin...Cesaret, yürek meselesi, buyursunlar gelsinler...Artık kimse çalışmayan belediye başkanından, yemin hariç kürsüye çıkmamış milletvekilinden bahsetmesin...Hedef 2023'e nitelikli, değerli siyasi yöneticilerle girelim inşallah...
.........
      AK Parti ince eleyip sık dokuduğu aday adaylarından adayını Ocak ortasında açıklayacak.Olabildiğince sık ziyaret etmeye çalıştığım Aziz Mahmut Hüdai Hz nin Türbesinde canı gönülden dilediğim isteğimi sizlerle de paylaşayım.Allah'tan, Efendimiz ve huzurunda bulunduğum Evliya hürmetine en derinden hissederek "Hak yolunda halka hizmeti" diledim. Aday olur sonra da Başkan olursam gecem gündüzüm İlçemin olacak .Şayet aday olmam uygun görülmemişse, uygun görülen adayımıza destek olup durmak yok yola devam düsturu ile önümüze bakacağız inşallah.
     Her daim önderim Peygamber Efendimiz...O'nun ahlakı, O'nun liderliği...Değerli Hocamın dediği gibi Efendimiz de bir siyasetçi sayılmaz mı? Yöneten, derleyen, toparlayan, idare eden, Dini yayan...Temiz siyasetçi...Siyasetçinin iyisi de var değil mi? Yapılan onca güzel icraatı yapan da siyasetçi.
        Kötü siyasetçiler olabilir ama siyasi yönetici olmak kötü değil...Seçkin siyasetçilerin alanda olmasıyla her şey daha da güzelleşecektir.