25 Eylül 2016 Pazar

BİR MUTLULUK YOLU HOBİ

            Boş zamanlarını değerlendirmek için, insanın mutlu olduğu,  özel ilgi alanına giren işi, dinlenme eğlenme amaçlı yapması olarak tanımlanır hobi. İşi dışında insanın bir meşgalesinin olması hoş bir hal. Günümüzde sanki bir hobi edinmek olmazsa olmaz oldu.
        Zaman planlaması da yaptığımızda, iş çalışma saatlerimizin dışında ne kadar vaktimiz kalıyor bir düşünün. Yararlı aktivitelerle  bu süreyi doldurmak en güzeli değil mi? Birde unutmayalım ki herkesin 24 saati var gün içinde. 24 saati nasıl harcadığımız çok önemli. Müdür olarak birlikte çalıştığım ilk kaymakamım sayın Hakan Yavuz ERDOGAN  örnek verdiğim insanlardandır bu anlamda. "77 doğumludur. Üç yüksek lisansı iki doktorası var. İyi derecede İngilizce biliyor. İşinde başarılı. Sonuçta hakkı ile bir ilçe yönetmek hiç kolay değil. Eş ve baba; aile sorumluluğu da var. Sıkı bir NBA takipçisidir. Bir sabah imza için makamına çıktığımda halsiz görmüştüm kendilerini ,”hasta mısınız” diye sordum , “yok Müdüre Hnm NBA maçı sabah 7:00 de bitti de” demişti. Judo’da Türkiye derecesi var bildiğim. Güreş yapar, futbol oynar...Spor dallarını yakından takip eder, iyi bir sinema izleyicisidir. Gezmeyi, keşfetmeyi sever. Başarılı, güler yüzlü, yardımcı, anlayışlı, vizyoner ve çözüm odaklı  yönetici olmasının bir sebebinin de, hobileri olması olduğunu düşünüyorum. En azından stres atıyor hobileriyle. Spor yapanda genelde kararlı tavır ve akılcı düşünce sergiliyor. Mazeret yok, zaman planlaması ile çok şeyi yapmaya vakit var yani kendilerinden gördüğüm.
        Sıkıntıdan kurtulmak için birebir yöntem hobi edinmek. Hobi ile stres atıldığı, hayata bağlanıldığı kanıtlanmış bir durum. Psikologlar "herkesin içinde bir takım ruhsal güçler vardır. Bunlar geliştirilirse kişi daha zengin, mutlu ve ilgi çekici bir hayata kavuşur" demişler. Sıradan bir yaşamın dışına çıkılır hobilerle. Özellikle çocuklar için kötü alışkanlıklardan uzaklaşma sebebi sayılır hobi edinilmesi. Örneğin sporu hobi seçmiş çocuk bilgisayar ekranına çakılıp zararlı oyunlar oynamaz. Takım arkadaşlarıyla sosyalleşir, takım ruhunu öğrenir...                                     
         Tarihimizde de örnekleri var hobinin. Osmanlı Padişahlarının  müzik, güzel sanatlar, hat, tezhip, bestekarlık, yay ve ok yapma, iyi silah kullanma, marangozluk ortak hobileri olmuş. Fatih Sultan Mehmet'in haritacılık hobisiymiş. Bahçıvanlık ve bitki yetiştirmede. Yıldırım Beyazıt pehlivanmış, iyi ata biner ve silah kullanırmış. Yavuz Sultan Selim'in kuyumculuk merakıymış...Yavuz çok okurmuş aynı zamanda. Kanuni en fazla gazel yazan padişah olarak anılıyor Muhibbi mahlasıyla. Mücevher meraklısıymış, iyi hat ustası ve müzik severmiş. IV. Murat satranç-dama oynarmış. Yük taşırmış ağırlık çalışma manasında sanırım. Ok atarmış. I. Mahmut kitap ve kütüphane meraklısıymış. II. Abdülhamit  piyano ve keman çalarmış. Marangozculukta, dizaynda rakipsizmiş. Vahdettin güvercin meraklısı; III. Murat en uzun divan sahibi şairmiş. Tezhip yapmış. IV. Mehmet iyi avcıymış ve iyi sporcu. III. Selim büyük bestekarmış. V. Murat piyanist ve ressam, Sultan Abdülaziz ressam ve bestekarmış. Her birinin bir  hobisi varmış diyebiliriz. Rahmetli DENKTAŞ fotorafçılıkla ciddi uğraşırdı. 
        Müzik dinlemek, film izlemek, yemek yapmak, kitap okumak, örgü örmek, müzik aleti çalmak, fotograf çekmek, spor yapmak en yaygın hobilerden. Paraşütle atlama, rafting, dağcılık, suya dalmak gibi hobiler daha heyecan verici ve de tehlikeli hobiler olarak gözüküyor.
        Hobilerini mesleğe dönüştüren de var. Örgü örmede çok başarılı bir akrabamdan hediye vermek için kaç parça ürün aldım bilemiyorum.. Kişinin kendinin yaptığı bir ürünü hediye etmesi de çok hoş bir durum. Örgüde pek yeteneğim olmadığından bugüne kadar tek birşey örebildim bir daha  da örmem sanırım. Bazıları çok severek yapıyor ama beni pek cezbetmiyor. Doğru hobiyi bulmanın önemi de çıkıyor ortaya ki zaten zevk almıyorsan yaptığında hobi olmaz değil mi?
     Ablam ve babam toprakla uğraşmaktan inanılmaz mutlu olurlar. Zaten toprak direkt elektrik aldığından herhalde stres bırakmıyor az kendiyle haşır neşir olanda. Bir enerji boşaltımı da olabilir haliyle hobi edindiğin iş ile ilgilenirken. Keyfe bağlı bir hal olması hobinin ayrı bir rahatlatıcılığı olsa gerek. Yapıp yapmamak bize kalmış sonuçta.
    Halk Eğitim Merkezinin açtığı kurslar sayesinde ortak ilgi alanına sahip insanlarda tanışma ve kaynaşma fırsatı oldu çalıştığım ilçede. Fotografçılıkla ilgilenen arkadaşımda gittiği kursta kalıcı arkadaşlıklar edinmişti İstanbul'da. Yeni arkadaşlar edinmek güzel bir fayda hobi ile...
           Hobi sahibi kişide bir işi başarmış olmanın sonucu ve sevdiği işi yapıyor olmanın verdiği hazla  kendine güven  hissediliyor, böylece  çekici de gözüküyor sanırım...Dostlar buluşmasında gitarıyla bir şarkı ya da sazıyla bir türkü söyleyen arkadaşım daha özel oluyor ister istemez benim için.
     Bende hobi olarak ne var merak edenlere söylemiş olayım. İlgi alanlarım tarih, siyaset, edebiyat ve güzel sanatlardır. İşletme Bölümü eğitimimden kaynaklı az biraz ekonomi ve de. Okumayı da severim. İlgi  alanlarım ve okumalarım, gözlemlerimle birleşince, beynimde oluşanlar  koşar adım ellerime iniyor ve parmaklarımın klavye üzerinde dansı  sonunda yazılarım oluşuyor. Lise ve üniversite hayatımda yazdığım birkaç şiir ve yazıyı saymazsak yazı yazmam uzakta bir arkadaşıma yazdığım e-maillerle başladı. Sonra blog yaptım, blogumda yazmaya başladım. Yazılarım yerel gazetelerde yayınlanır oldu Yazmak benim için artık hobi hatta durdurulamaz tutku diyebilirim. Yemek yapmakta, özellikle tatlı; uğraşım diyemesem de sevdiğim bir şey. Fotoğraf çekmeyi de çok severim çok eskilerden beri, bilen bilir. Bu uğraşımı daha hobiye dönüştürmek için özellikli bir makine de aldım bakalım...Sevgiler....

BİR MUTLULUK YOLU HOBİ

          Boş zamanlarını değerlendirmek için, insanın mutlu olduğu,  özel ilgi alanına giren işi, dinlenme eğlenme amaçlı yapması olarak tanımlanır hobi. İşi dışında insanın bir meşgalesinin olması hoş bir hal. Günümüzde sanki bir hobi edinmek olmazsa olmaz oldu.
        Zaman planlaması da yaptığımızda, iş çalışma saatlerimizin dışında ne kadar vaktimiz kalıyor bir düşünün. Yararlı aktivitelerle  bu süreyi doldurmak en güzeli değil mi?Birde unutmayalım ki herkesin 24 saati var gün içinde. 24 saati nasıl harcadığımız çok önemli. Birlikte çalıştığım ilk kaymakamım sayın Hakan Yavuz ERDOGAN’ı  örnek verdiğim insanlardandır bu anlamda. "77 doğumludur. Üç yüksek lisansı iki doktorası var. İyi derecede İngilizce biliyor. İşinde başarılı. Sonuçta hakkı ile bir ilçe yönetmek hiç kolay değil. Eş ve baba; aile sorumluluğu da var. Sıkı bir NBA takipçisidir. Bir sabah imza için makamına çıktığımda halsiz görmüştüm kendilerini ,”hasta mısınız” diye sordum , “yok Müdüre Hnm NBA maçı sabah 7:00 de bitti de” demişti.J udo’da Türkiye derecesi var bildiğim. Güreş yapar, futbol oynar...Spor dallarını yakından takip eder, iyi bir sinema izleyicisidir. Gezmeyi, keşfetmeyi sever. Başarılı, güler yüzlü, yardımcı, anlayışlı, vizyoner ve çözüm odaklı  yönetici olmasının bir sebebininde, hobileri olması olduğunu düşünüyorum. En azından stres atıyor hobileriyle. Spor yapanda genelde kararlı tavır ve akılcı düşünce sergiliyor. Mazeret yok, zaman planlaması ile çok şeyi yapmaya vakit var yani kendilerinden gördüğüm.
        Sıkıntıdan kurtulmak için birebir yöntem hobi edinmek. Hobi ile stres atıldığı, hayata bağlanıldığı kanıtlanmış bir durum. Psikologlar "herkesin içinde bir takım ruhsal güçler vardır. Bunlar geliştirilirse kişi daha zengin mutlu ve ilgi çekici bir hayata kavuşur" demişler. Sıradan bir yaşamın dışına çıkılır hobilerle. Özellikle çocuklar için kötü alışkanlıklardan uzaklaşma sebebi sayılır hobi edinilmesi. Örneğin sporu hobi seçmiş çocuk bilgisayar ekranına çakılıp zararlı oyunlar oynamaz. Takım arkadaşlarıyla sosyalleşir, takım ruhunu öğrenir...                                     
  Tarihimizde de örnekleri var hobinin. Osmanlı Padişahlarının  müzik, güzel sanatlar, hat, tezhip, bestekarlık, yay ve ok yapma, iyi silah kullanma, marangozluk ortak hobileri olmuş. Fatih Sultan Mehmet'in haritacılık hobisiymiş. Bahçıvanlık ve bitki yetiştirmede. Yıldırım Beyazıt pehlivanmış, iyi ata biner ve silah kullanırmış. Yavuz Sultan Selim'in kuyumculuk merakıymış...Yavuz çok okurmuş aynı zamanda. Kanuni en fazla gazel yazan padişah olarak anılıyor Muhibbi mahlasıyla. Mücevher meraklısıymış, iyi hat ustası ve müzik severmiş. IV. Murat satranç-dama oynarmış. Yük taşırmış ağırlık çalışma manasında sanırım. Ok atarmış. I. Mahmut kitap ve kütüphane meraklısıymış. II. Abdülhamit  piyano ve keman çalarmış. Marangozculukta, dizaynda rakipsizmiş. Vahdettin güvercin meraklısı; III. Murat en uzun divan sahibi şairmiş. Tezhip yapmış. IV.Mehmet iyi avcıymış ve iyi sporcu. III. Selim büyük bestekarmış. V. Murat piyanist ve ressam, Sultan Abdülaziz ressam ve bestekarmış. Her birinin bir  hobisi varmış diyebiliriz. Rahmetli DENKTAŞ fotorafçılıkla ciddi uğraşırdı. 
        Müzik dinlemek, film izlemek, yemek yapmak, kitap okumak, örgü örmek, müzik aleti çalmak, fotograf çekmek, spor yapmak en yaygın hobilerden. Paraşütle atlama, rafting, dağcılık, suya dalmak gibi hobiler daha heyecan verici ve de tehlikeli hobiler olarak gözüküyor.
        Hobilerini mesleğe dönüştüren de var. Örgü örmede çok başarılı bir akrabamdan hediye vermek için kaç parça ürün aldım bilemiyorum.. Kişinin kendinin yaptığı bir ürünü hediye etmesi de çok hoş bir durum. Örgüde pek yeteneğim olmadığından bugüne kadar tek birşey örebildim bir daha  da örmem sanırım. Bazıları çok severek yapıyor ama beni pek cezbetmiyor. Doğru hobiyi bulmanın önemi de çıkıyor ortaya ki zaten zevk almıyorsan yaptığında hobi olmaz değil mi?
     Ablam ve babam toprakla uğraşmaktan inanılmaz mutlu olurlar. Zaten toprak direkt elektrik aldığından herhalde stres bırakmıyor az kendiyle haşır neşir olanda. Bir enerji boşaltımı da olabilir haliyle hobi edindiğin iş ile ilgilenirken. Keyfe bağlı bir hal olması hobinin ayrı bir rahatlatıcılığı olsa gerek. Yapıp yapmamak bize kalmış sonuçta.
    Halk Eğitim Merkezinin açtığı kurslar sayesinde ortak ilgi alanına sahip insanlarda tanışma ve kaynaşma fırsatı oldu çalıştığım ilçede. Fotografçılıkla ilgilenen arkadaşımda gittiği kursta kalıcı arkadaşlıklar edinmişti İstanbul'da. Yeni arkadaşlar edinmek güzel bir fayda hobi ile...
           Hobi sahibi kişide bir işi başarmış olmanın sonucu ve sevdiği işi yapıyor olmanın verdiği hazla  kendine güven  hissediliyor, böylece  çekici de gözüküyor sanırım...Dostlar buluşmasında gitarıyla bir şarkı ya da sazıyla bir türkü söyleyen arkadaşım daha özel oluyor ister istemez benim için.
     Bende hobi olarak ne var merak edenlere söylemiş olayım. İlgi alanlarım tarih, siyaset, edebiyat ve güzel sanatlardır. İşletme Bölümü eğitimimden kaynaklı az biraz ekonomi ve de. Okumayı da severim. İlgi  alanlarım ve okumalarım, gözlemlerimle birleşince, beynimde oluşanlar  koşar adım ellerime iniyor ve parmaklarımın klavye üzerinde dansı  sonunda yazılarım oluşuyor. Lise ve üniversite hayatımda yazdığım birkaç şiir ve yazıyı saymazsak yazı yazmam uzakta bir arkadaşıma yazdığım e-maillerle başladı. Sonra blog yaptım, blogumda yazmaya başladım. Yayınlanır yerel gazetelerde yayınlanır oldu Yazmak benim için artık hobi hatta durdurulamaz tutku diyebilirim. Yemek yapmakta özellikle tatlı; uğraşım diyemesem de sevdiğim birşey. Fotoğraf çekmeyi de çok severim çok eskilerden beri, bilen bilir. Bu uğraşımı daha hobiye dönüştürmek için özellikli bir makine de aldım bakalım...Sevgiler....

20 Nisan 2016 Çarşamba

YOLLARDA BEN

 


       2005 Ocak ayı itibariyle araç kullanarak trafiğe çıkmaya başladım. Babadan, eşten ve agabeyden sinirlenme eşikleri düşük olduğundan araç kullanımı öğrenilmez denir. Babamdan araç kullanımı öğrenen ben, babam tarafından sözlü baskıya çok maruz kaldım. Sabırlı davranmaya çalışsada hemen kızabiliyordu.”Kızım trafikte farklı durumlar karşına çıkabilir, sakin ve seri davranman gerekir. Oysa sen; Halime’nin ekin biçtiği tarla düz olacak, başında gölge olacak, Halime döndükçe gölge dönecek, Halime o zaman ekin biçecek misali; Aslı’nın gittiği yol düz olacak, yayalar araçlar Aslı’ya yol verecek, park için geniş alan olacak, Aslı o zaman araç kullanacak halindesin” diyerek bizim oralardan bir mani ile tanımlamıştı durumumu.

         İlk araç kullanım günlerimde 4-5 gün benimle iş yerime gidip geldi babam, alıştığımı görünce “kendin git gel artık” dedi. Reşadiye dışına araçla çıkışlarıma birkaç kez eşlik ettikten sonra “kendin gidip gelebilirsin” dedi yine. Kız arkadaşlarımın aracıma binişleri, bana güven verici söylemleri çok değerli oldu o vakitlerde...Sonra geldik o günlerden bu günlere…

         Rotasyona tabi bir maliyeci olunca ömrü biraz yollarda geçiyor insanın…Yeni yerlere atanınca memlekete gidiş gelişler, akraba ya da dost ziyaretleri oluyor. Bol bol eğitim & seminer & kurs olunca da farklı yerlere yolculuklar….ve tabi çalıştığımız mekanların, eğitim yerlerinin civarını keşif içinde yollarda oluyoruz…

         2007 Eylül sonunda Maliye Kursunu kazanıp Ankara’ya gitmemle başladı bireysel olarak yollardaki serüvenim. Reşadiye’den sonra birden Ankara’da araç kullanmak zorunda kalmak zor ama çok tecrübelendirici olmuştu benim için. Kırmızı ışıkta durup rampada geri kaçırmadan ilk kalkışımı gerçekleştirdiğimde sırtımdan akan teri anımsadım şimdi. Kız arkadaşlarımla misafirhane ve kurs arası her gün git geller, kar yağınca tedirgin olmak derken kazasız belasız geçirdim Ankara’yı. Dönüşümde Başçiftlik-Reşadiye gidiş gelişleri yaptım 18 ay. Sabah erkenden yola çıktığımdan harika manzaralarla karşılaşıp hemen durup fotoğraf çekiyordum. Yoğun kar yağışı zorlaştırmıştı yolculuğumu. 450 rakımdan 1400 lü rakımlara çıktığımdan hava şartları farklı oluyordu. Yoğun kar yağışlarında tek saniye durmadan “bismillah” diye diye kaç kez indim o yolu bilmiyorum.
        Deneyimleyerek öğrendiğim durumlar oldu: Kışın hızla yola çıkacakken, buz kaplı cama su döküp, daha 1 km gitmeden cam geri donduğunda, ve kar tipi halinde yağarken, camda donmamış 10 cm çapında bir alandan kaç km yol gitmek zorunda kaldığımda öğrendim buzlu cama su dökmemem gerektiğini, geri hemen donacağını…Buzda kaydığında frene basmamam gerektiğini…
        Sivas-Ankara yolunda, Yozgat baştan sona geçiliyor. Yol üzerinde bir benzinlikten aldığım benzinin bozuk olmasından, aracımın sürüş performansı ciddi düşünce öğrendim özellikle depoyu tam dolduracakken  markada olsa bilmedik benzinlikten benzin alınmayacağını…
         Otoban ile Gerede’ye gelince müşerref oldum. HGS ye geçilmeden önce kartlı sistem varken ilk İstanbul’a gidişimde, FSM Köprüsünde “bakiye yetersiz “ deyip köprüden geçişime izin verilmediğinde, arkamda dizilen onca aracı görüp nasıl paniklemiştim. Birden bir çocuk belirdi ve “abla 20 TL ver geçireyim seni” deyince rahatladım. 40 dese de verirdim o anda. Onunda işi köprüde ben gibi bakiye yetersiz olup kalanları az fazla ücretle geçirmekmiş. Yola çıkarken bakiyeni bilecekmişsin, öğrendim.
        Rahat ve keyifli bir yolculuk için aracın bakımının yapılması şart. Lastik değişimi yaptırıp hemen sonrasında İstanbul’a gitmiştim geçen yıl. Rot balans ayarı tam yapılmadığından dolayı otobanda 100 km hızı geçince direksiyon çok titrediğinden İstanbul’a zor ve sıkıntılı gittim. Lastik değişimi sonrası ayarların tam yapılmasını sağlamak ve araçla bir deneme turu atmak lazımmış, onu da deneyimle öğrendim.
       Otobanda Audiler, Mercedesler, Volvolar nasıl gidiyor öyle…Sol şerit onların…Birden arkanda belirip anında dibinde bitiveriyorlar. Km lerce öteden selektör yapıp gelen var “çekil çekil “ der gibi. Hepsi en az 200 km hızla geçiyorlar yanımdan. Tweety derdi ya “bir kedi gördüm sanki” diye. Bir araba gördüm sanki oluyorum onlar yanımdan geçerken. Bende çok yavaş sayılmamam aslında ama nasıl bir hızdır gittikleri…
         Bana özel gelen sürüş deneyimlerim var; Kızılay’dan ilk geçişim özeldi benim için. Bir seviye atladım gibi gelmişti…ve Boğazda FSM’den ilk geçişim çok  özel geldi, çok çok şükrettim Allah’a o anda…Köprüden sonra Baltalimanı’na inip sahilden Tarabya’ya gitmek muhteşem gelmişti; güneşin boğaz sularında ışıltısını görmek, tarihi ve doğal güzellikli özel mekanlarda sürüş deneyimini yaşamak muhteşemdi.…
          Gerede-Antalya yolculuğumda güzel güzergahlarımdan oldu. Boz ve dümdüz Ankara-Konya yolundan sonra Seydişehir’den Toroslara tırmanmak, Toroslardaki kayalar ve ağaçlarla  kaplı muhteşem manzara harikaydı…Gerede’den Amasra’ya gidişimde…Karadeniz’in doğusu da batısı da ortası da muhteşem zaten…Denizi ve Amasra’yı ilk gördüğümüz an çok mutlu olmuştuk doğal  güzellik karşısında…
          İtalya’da araç kullanmam da çok özeldi benim için. Roma’nın en bilinen muhteşem güzellikteki tarihi meydanı Piazza Venezia’da özellikle….Sonrasında da Pisa ve Floransa yolunda araç kullanmak, İtalya’nın şirin köylerini, köy evlerini görmek…
         Gerede İstanbul yolunu çok severim. Yeşillikli ve deniz manzaralı yollar hep güzeldir zaten. Doğanşar–Reşadiye yolculuk sürecimde 2009 Sazak saldırısından mütevellit terör tedirginliği yaşadım hep. O yol Reşadiye’nin Tozanlı kanadından geçer. El değmemiş muhteşem bir doğası  vardı. İlk baharda ne güzeldi Tozanlı Çayı ve mis gibi çiçek kokardı her taraf. Yoldan kaplumbağa geçerdi, havada farklı kuşlar uçardı…ve etrafta yöresel giysili kadınlar…
         Yolculuklarımın keyifli geçişinde dinlediğim müziklerin yüksek etkisi var. Uzun yolculuk yapacaksam yeni cd im olur büyük ihtimal. Yolculuk yaptığım kişiye göre dinlediğim müzik değişebilir. Sevdiğim insanlarla sohbetli yolculukta çok zevkli tabi...
         Araç kullanırken dikkat ettiğim hususlar var, tedbir deyip takdiri Allah’a bıraktığım…Aracı gün içinde ilk kullandığımda mutlaka Ayetel Kürsi duasını okuyorum. Kazadan beladan korusun diye sadaka veriyorum arada. İhtiyacı olanı ya da çevremdekileri alıp bırakmakta aracın sadakası gibi geliyor, verilen nimeti paylaşmak gibi. Araç insanlara yardımda kullanılınca kaza bela savılıyor diye düşünüyorum. Kaskomu mutlaka yaptırıyorum. Yağmur yağış için lastikler çok iyi olmalı. Silecekler aşınmamış olmamalı ki camı tam silsin. Hız sınırlarına uyuyorum. Uykusuz yola çıkmıyorum. Gündüzün hayrı deyip genelde gündüz yola çıkıyorum. Özellikle büyük şehir içi trafiklerde kaba ve yanlış insanlara uymamaya çalışıyorum. Hele ki İstanbul trafiğinde araçlar arası makas atan canına susamışlara…Böyle kimselere sakin ve sabırlı davranıp bela savdığımı düşünüyorum. Yol isteyene genelde yol veriyorum. Bana kolaylık sağlayana da duymasa da teşekkür ediyorum, görebiliyorsa ılımlı bir tepki veriyorum. Uzun yolda emniyet kemeri kesin takıyorum da Gerede, Reşadiye gibi yerlerde şehir içinde bazen, hızım  düşük diye kemer takmıyorum. Savcı arkadaşım “sizi bir kaza olay yeri incelemeye götüreyim bakalım, şehir içi deyip hala kemer takmayacak mısınız “ dedi…Bakalım.
       Allah kazasız belasız, keyifli sürüşler nasip etsin bizlere…Sürüş anlarımız güzel, varış noktalarımız huzur mutluluk versin inşallah.
 

19 Nisan 2016 Salı

Efendimizin Ahlakı

        Efendimizin yaşayışı ve bütün davranışları Kuranı Kerim’in gösterdiği hidayet yolunun uygulanması...
Efendimiz güler yüzlü, nazik, ince ve hassas ruhlu,
Katı yürekli, sert ve kırıcı olmayan
Kaba söz konuşmayan,
Başkalarını tenkit etmeyip  kabahatleri yüzüne vurmayan,
Yanlış ve hoşlanmadığı davranışı görse bu davranışları yapanların kim olduklarını belli etmeden ve hiç kimseyi kırmadan yanlış ve hataları düzelten,
Kimsenin sözünü kesmeyip konuşması bitene kadar dinleyen, tartışmayı sevmeyip sözü gereğinden çok uzatmayan,
Kendini ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olmayan; kimsenin gizli hallerini araştırmayan,
Allah’a hürmetsizlik olmadıkça, şahsına yapılan kötülükleri, ne kadar büyük olursa olsun, bağışlayan,  eline imkan geçince öç almayı düşünmeyen,
Allah'ın yasaklarını çiğneyenlere hak ettikleri cezayı veren,
İffet ve haya sahibi,
Bir şeyden hoşlanmadığında açıkça söylemeyen, bu durum yüzünden anlaşılan,
Hiçbir yemeği beğenmezlik etmeyen, arzu ederse yemeyen,
Elini yıkamadan ve besmele çekmeden yemeğe başlamayan,
Allah'a hamd etmeden sofradan kalkmayan,
Bütün insanları eşit tutan,
Her bakımdan kendisine güvenilen,
Verdiği sözü mutlaka zamanında  yerine getiren,
Dürüstlükten ayrılmayan, şaka bile olsa yalan söylemeyen,
Eline geçen her şeyi muhtaçlara dağıtan, kimseyi eli boş çevirmeyen,
İhtiyaç fazlasını evinde bulundurmayan,
Son derece mütevazi ve alçakgönüllü olan,
Bir topluluğa geldiğinde, kendisi için ayağa kalkılmasını istemeyen nereyi boş bulursa oraya otururan,
Arkadaşları arasında otururken ayaklarını uzatmayan,
Arkadaşları her işini yapmayı kendileri için şeref ve cana minnet saydıkları halde , bütün işlerini kendi gören, ev işlerine yardım eden,
Methedilmeyi ve aşırı hürmeti sevmeyen,
Yardıma ihtiyacı olanların  işlerini görmekten zevk alan, bütün işlerini tam bir nizam ve intizam içinde yapan,
Namaz ve ibadet vakitleri, uyku ve istirahat için ayırdığı saatler, misafir ve ziyaretçilerini kabul edeceği vakitler hep belirli olan,
Vaktini boş geçirmeyen, her anını faydalı bir işle değerlendiren,
Çocukları seven,
Hastalara önem veren, ziyaretlerine giden,
Ayaklarını hiç bir zaman başkalarına doğru uzatmayan,
Kesinlikle başkalarına yük olmayan,
Misafiri çok seven, onlara kendi hizmet eden,
Müslüman olanla, olmayanı ayırmayan,
Ömrü boyunca kötü söz söylemeyen, kimseyi azarlamayan ve kimseye karşı kırıcı olmayan,
Daima güler yüzlü ve tatlı dilli olan,
Başkalarına karşı saygısından ötürü kimsenin sözünü kesmeyen, dinlemeyi bilen,
Başkalarının kusurlarını yüzlerine vurmayan,
Bedenini ve giysilerini temiz tutan, yaşamını sade yaşayan,
Diş temizliğinde misvak kullanan,
Kendisinden isteyeni geri çevirmeyen,
İntikam duygularını sevmeyen, bağışlamayı tercih eden,
Kendisine kötülük edenlere karşı iyilik etmeyi tercih eden, yapılan iyiliği unutmayan,
Yaşlılara karşı saygıda kusur etmeyen,
Tembelliği ve boş durmayı sevmeyen,
Akrabasını ve komşusunu hatırdan çıkarmayan, onlara ikramda bulunan,
Güleceği zaman mübarek elini, mübarek ağzının üzerine koyan,
Kahkaha ile gülmeyen, gülümseyen,
Verilen müjdelere şükreden,
Uyurken mübarek sağ elini, mübarek yanağının altına koyan,
Herkesin isteğini mümkün olan ölçüde, yerine getiriren,
İlim, hikmet çağlayanı, sabır timsali olan,
Atılgan, tehlikeden korkmayan, heybetli,
Hanımlarına karşı insanların en yumuşağı ve ikramlısı olan,
Ne yer, ne içerse hizmetçisine de aynısını veren,
Sofradan daima doymadan, yarı aç kalkan,
Temizliğe son derece ehemmiyet veren ve riayet eden,
Özel işlerini kendisi yapan,
Sade yaşamı uygulayan,
Çok âdil, çalışmaya, ilim ve irfana teşfik eden,
İnsanların faydası için, kendi rahatını terk eden,
İnsanlara madde ve mevkisine göre değil, takva ve ahlakına göre değer veren,
Hayatı iman ve cihad olarak gören,
Modern medeniyetin öncüsü ve insanlığın manevi mimarı olan,
İlk defa insan haklarını tam manasıyla açıklayan ve bunu tatbik eden,
Şefkatli, hayvanlara su veren, atının yüzünü, gözünü silen,
Hayvan üzerinde giderken bir yaya görse arkasına bindiren,
Kendisini kimseden üstün tutmayan,
Hastaları ziyaret eden, cenazelerde bulunan, hatta gönül almak için kafirlerin ve münafıkların da hastalarını ziyaret eden,
Hep düşünceli ve üzüntülü görünen, az söyleyen, konuşmaya  gülümseyerek başlayan,
Lüzumsuz ve yararsız bir şey söylemeyen, iyi anlaşılması gereken şeyleri bazen üç defa tekrar eden,
Konuştuğu kimsenin yüzüne bakmaya utanan,
Kendisinden bir şey istendiğinde "yok" dediği duyulmayan, varsa veren, yoksa sükut eden,
Suyu " bismillah" diyerek üç yudumda içen,  sonunda "elhamdülillah" diyendi bizim Efendimiz, Peygamberimiz…
Ne mutlu Efendimizi örnek alana, O’nun ahlakını uygulayabilene…

Aslı BEK Gerede, Nisan 2016anmadığı davranışı görse bu davranışları yapanların kim olduklarını belli etmeden ve hiç kimseyi kırmadan yanlış ve hataları düzelten,



14 Nisan 2016 Perşembe

NELERDEN MUTLU OLURUM ?


           Gerede'ye bastıran yağmur sırasında iş yerimde odamdaydım. Kendime bir çay söyleyip cam önüne geçtim. Rahmet yağarken önce dua etmek ardından da gelen  çayımı yudumlamak beni mutlu etti. Başka nelerden mutlu oluyorum ben diye düşündüm...
Yağmur sonrası mis gibi toprak kokusunu içime çekmekten mutlu oluyorum.
Kar yağarken yürümekten,
Sahilde gün doğumunu izlemekten,
Sudaki yakamozu seyretmekten,
Ailemle yaptığım kahvaltılardan,
Kahvaltı sonrası uzun masa sohbetinden,
Yemek, pasta börek denemekten,
Kurduğum sofranın, yaptığım yemeğin beğenilmesinden,
Sevdiğim insanlarla Türk  Kahvesi içmekten,
Yoğun bir çalışmadan sonra verdiğim arada çay içmekten,
İş yerimde zor görülen bir işi başarmış olmaktan,
Süt kokulu bir bebeği öpmekten,

Sevdiğim insanlara sarılmaktan,
Yeşillikler içinde vakit geçirmekten,
Çiçekler içinde olmaktan,
Bana verilen bir çiçekten,

Deniz, göl, nehir; su kenarında olmaktan,
Hediye almak ve vermekten,
Doğada ya da deniz kenarında sohbetini sevdiğim biri ile yürümekten,
Çocukların ilgi ve sevgisinden, onlara ders çalıştırmaktan, sohbetten,

Gençlerle sohbet etmek, deneyimlerimi paylaşmak, sorularına cevap vermekten,
Özellikle güzel manzaralı yollarda araba kullanmaktan,

Yolculukta müzik dinlemekten,
Namaz ve tüm ibadetlerdeki huzurdan,

Ramazan ayında kalabalıkla yapılan iftar ve sahurlardan…Ramazanda İstanbul’da olmaktan,
İyilik etmekten, yardımcı olmaktan, zoru kolaylaştırmaktan,
Arkadaşlarımla ya da kardeşlerimle güzel bir film izlemekten,
Kitap okumaktan,

Güzel bir yazı veya şiir okumak ve yazmaktan,
Yazdıklarımı okuyan insanların" yazılarınızı okuyoruz, takip ediyoruz" demelerinden
Okuduğum ve izlediğim şeyleri çevremdekilerle paylaşmaktan,
Akıcı ve bilgilendirici konuşan insanları dinlemekten,
Alış veriş yapan yakınlarımın aldıklarına bakmaktan,
Güzele bakmaktan,
Temizlenmiş bir evde oturmaktan,
Temiz nevresimlerde uyumaktan,
Sabah uyandığımda kalkmaya daha vakit olmasından,
Kız arkadaşlarımla vakit geçirmekten,

Kilo vermekten,
Ekonomik özgürlüğümün olmasından,
Arkadaşlarımla yemeğe çıkmaktan,
Uzanıp tv izlemekten,
Milli maçta kazanmaktan,
Kargo gelmesinden,
Tatlı yemekten,
Dalından koparıp meyve yemekten,
Doğal besinler tüketmek ve almaktan,
Özellikle yöresel yiyecekleri tatmaktan,
Resim ve fotoğraf hat, tezhip sergisi gezmekten,
Girdiğim sınavları kazandığım anlarda,
Otantik kafelerde oturmaktan,
Görmediğim şehir ve mekanları keşiften,
Tarihi sokaklarda, mekanlarda dolaşmaktan,
İnsanlarca verilen saygı ve değeri görmekten,
Sevdiğim insandan gelen her olumlu davranıştan,
………..
MUTLU OLUYORUM….

ASLI BEK - NİSAN 2016

17 Mart 2016 Perşembe

KAHVALTI


        “Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem, ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı “ demiş Kahvaltı şiirinde Cemal SÜREYYA…
        Kahvaltı ailecek en sevdiğimiz ve önemsediğimiz öğündür…Ailem ya da dost ve arkadaşlarımla acele etmeden yaptığım muhabbetli, huzurlu her kahvaltının tadı damağımda kalmıştır.
Güzel bir kahvaltının benim için en vazgeçilmezi zengin bir peynir tabağıdır. İstanbul’da Türkiye’nin neresinde ne peynir meşhursa yöresinden özel yapım gelen peynirleri satan dükkanlar olduğunu görmüştüm. Büyük marketlerin peynir reyonları da oldukça zengin…Peynir tabağımızda Kars Kaşarı, Van Otlu Peyniri, Erzincan Tulumu, İsli Çerkez Peyniri, Diyarbakır Örgü Peyniri, Ayvalık Sepet Peyniri , çecil peyniri olabilir…Ülkemizde her yörede özel peynirler var…Peyniri ile meşhur İsviçre, İtalya ve Hollanda’nın peynirlerden de ekleyebiliriz tabağımıza…
         Zeytin çeşitleri de soframda vazgeçilmezim olur…Ege Bölgemiz zeytin açısından zengin…Sele zeytin, çizik zeytin, kırma zeytin, bademli zeytin, biberli yeşil zeytin soframıza zenginlik katacaktır…Sunumunda yağ ve limon kullanabiliriz.
       Reçeller…Ülkemizde yetişen öyle çeşitli sebze ve meyveler var ki reçel yapılan… Özel kahvaltı soframda mutlaka olmasını istediğim en sevdiğim reçel yeşil incir reçelidir…Lokum gibidir ya hani…Antalya’da Yenigün Markası vardı çok çeşitli reçelleri olan…Çilek, bergamot, turunç, vişne, portakal reçelleri yanında değişik olarak süt reçeli, kestane, karpuz, kavun hatta kozalak reçeli var soframıza çeşit olabilecek…Mümkün olduğu kadar bol çeşitte reçel küçük kaselerde sunum yapılabilir.
       Yumurta da kahvaltı sofrasının olmazsa olmazlarından…Haşlanmış yumurta sade yenebilir…Yumurta salatası çok yaptığım bir kahvaltı çeşididir…Yeşil soğan, dereotu, maydonoz, kırmızıbiber ,karabiber , tuz ve hakiki zeytin yağı eklenerek yaptığım salata severek yenir. Bakır tavada Trabzon Vakfıkebir tereyağı ile yapılmış köy yumurtası…Ya da tereyağlı, kaşarlı , maydonozlu omlet…Menemen; leziz taze sebzelerden yapılmış yumurtalı menemen, bence en harika kahvaltılıklardan…Kuru domatesle yapılanda ayrı lezzetli…
        Kahvaltıda ceviz, badem, fındık gibi kuruyemişler ile hurma, incir, kayısı ve yine çok sevdiğim kuru erik gibi kuru meyvelerde olabilir…
        Kavurmalı, sucuklu, pastırmalı yumurta, kızarmış ya da haşlanmış sosis ile salam çeşitleri mükellef bir kahvaltının yine vazgeçilmezlerinden…
        Bal…En sevdiğim kahvaltılıklardan biridir…Bal yanında kaymak ya da tereyağı olabilir…Süzme baldan daha ziyade doğal petek balı severim ben…
      Hamur işleri kahvaltının yine bir zenginliği…Simit…Simit ve eski kaşar, müthiş bir lezzet benim için…Fırından yeni çıkmış peynirli, zeytinli, otlu poğacalar, enfes…Börekler…Gözleme…
      Sebze tabağı da unutulmamalı…Taze organik domates, çıtır badem salatalık, roka vb yeşillikler olabilir…
    Kızartmaları da unutmamak lazım…Patates, biber ve patlıcanı kızartıp üzerine domatesli sos yapmak…
        Uzun ve mükellef bir kahvaltıda sona doğru tatlı yemek güzel olur…Pankek yapılıp, üst üste konup, aralarına muz ve ceviz ekleyip üzerinden bal dökünce hem tadı hem görseli harika bir kahvaltı tatlısı yapılabilir ki bunu sevmeyen kaç çocuk olabilir bilmiyorum. Krep…Reçeller ya da çikolata ile yenebilir ki muhteşem bir tat yine…Kurabiyeler, keklerden oluşan bir tabağımızda olabilir…Kahvaltı sonu kahve ile yenilebilecek cheesecake, tiramisu gibi tatlılarımızda…
       Tatlı yenmek istenmezse yaş meyve tercih olabilir…Kahvaltı sonu kavun, üzüm gibi meyvelerden oluşan meyve tabağı soframızı sağlıklı ve leziz kılar…
        Güzel bir kahvaltı için içecek olarak taze sıkılmış meyve suları bir tercihtir tabi ama iyi demlenmiş çay kahvaltıda benim vazgeçilmezimdir. Kahvaltı sonu içtiğim Türk Kahvesi muhabbetinde vazgeçilmezi…
          Bahsettiğim tüm ürünleri bir arada yemek mümkün değil tabi…Kendimiz, ailemiz ve misafirlerimizin tercihlerine göre içlerinden seçim yapabiliriz…
         Kahvaltı yapılan mekan doğa içindeyse, deniz kenarındaysa ya da güzel şehir manzaralıysa harika olur…Bambu ürünlerle yapılan bir sunum bana güzel geliyor şuan…ve masada mutlaka çiçek olsun isterim…
        Şükür ki Ülkemiz ne harika ne çeşitli ürünler sunuyor bize, Ülkemizin kıymetini bilmeye bir sebep daha belki yine…Sağlık ya da maddi imkanlarımıza göre kahvaltı çeşitliliğimiz değişebilir ancak nerde ne yersek yiyelim masamızdan helal lokma, sağlık, huzur ve muhabbet eksik olmasın inşallah…
Aslı Gülhan BEK /18/03/2016 00:10