22 Mayıs 2011 Pazar

SİYASİ LİDERLERİN ÖZELLİKLERİNDEN -1

                 Siyasi haberleri takip etmeyi seviyorum...Lider özelliklerini inceleme ve irdelemeyi de seviyorum...Yönetici vardır lider vardır denir ya...Google'a küçük bir bakış atınca yönetici ve liderle ilgili gözüme takılanlar ;Yönetici; mal ve hizmet üretimi için üretim faktörlerinin bir araya getirilmesini yöneten kişidir.Lider;topluma yarar sağlayan değişimi yönetmek için, sorumluluğu; sezgi, zeka ve bilgiye dayalı karar ve uygulamalarla taşıyan kişiye lider denir. Lider; elindeki gücü kullanabilme kapasitesine bağlı olarak, çevresini etkileyen kişidir. Gerektiğinde aldığı zor kararların ve sonuçlarının ardında durmasını bilir.
            Lider, insanın başkalarından aldığı bilgilerle bilgili olabildiğini, ancak sadece kendi aklı ile akıllı olabildiğini bilir. Bu nedenle çevresine danışır ancak son kararı hep kendisi verir, şüphesiz tüm sorumluluğu alarak...
           Temel yaklaşım olarak; çevresinde bulunan bireyleri hitabet gücü, sahip olduğu bilgi ve vizyonu ile etkileyip, sürükleyen bir yapıya sahiptir. İnsanları dinler ve anlamak için özel çaba sarf eder. Çevresindeki herkesin en iyi yanlarını geliştirmelerine olanak sağlayacak olumlu değişim ve sürekli öğrenme ortamları sağlar. Sahip olduğu güçlü sosyal değerler sayesinde çevresinde yarattığı “karizma” sahip olduğu örnek kişilik ve tutarlı davranışları, diğer insanlar için etkin bir rol modeli olmasına yol açar.Türkiye'de liderlerin ,bir kez parti başkanlığına geldikten sonra ,çoğu zaman üst üste gelen seçim yenilgilerine rağmen partilerinin başında çok uzun süre kalabilmeleri parti liderlerinin kişisel güçleriyle örgütlerin güçsüzlüğü arasındaki uçurumun önemli bir göstergesidir.

             Metin HEPER'in " Türkiye'de Liderler ve Demokrasi " adlı kitabından aldığım notları paylaşmak istedim.Kitapta Cumhuriyet döneminden bu tarafa Türkiye Siyasetine yön vermiş liderler var.Çoğu duyduğumuz özellikleri olabilir liderlerin ama bilmediklerim çoktu benim.Bahsi geçen ilk lider  Atatürk.
             "Hürriyet ve İstiklal benim karakterimdir." demiş ,bilirsiniz bu meşhur sözü.Çokta güzel bir söz , çok beğendiğim...Annesi yeniden evlendiğinde ,babasız bir evin tek erkeği olma statüsünü kaybetmektense evi terk etmeyi seçmiş Atatürk.P.Loraine Atatürk'ün önemli bir noktayı önemsiz olanlardan  -tereyağından kıl çeker gibi -ayırabilme kapasitesini nakletmiş dikkatini çeken özellik olarak.Realistliği,durumun ne olduğu ve ne yapılacağını görme yeteneği yüksekmiş.Cesareti tedbirlilikle el ele giden bir cesaretmiş.Tedbirli ve cesaretli.Hedefini daraltıp riske ancak kaçınılmaz olduğunda girermiş.Kendi zaferi uğruna emri altında çalışan astlarını ve eratı kurban etmemeye daima özen gösterirmiş.Keyfi zulüm yapmamış, devrimleri benzer devrimlere göre daha az cana mal olmuş.Özel yaşantısına özensizmiş ama.Gergin ve utangaç biri olarak özellikle kadınlarla eşit ilişkiler sürdürmekte zorlandığından ,rahatlamak için zaman zaman içkiye başvurmuş,öyle diyor yazar.Dini, kişisel tercih,ahlaki değerleri, kutsal olarak görmüş.Annesine karşı görevlerine düşkün iyi evlat olmuş.Çevresinde hep yapılan hizmetleri unutmamış ve ödüllendirmiş.Boşandıktan sonra eski eşine saygı gösterilmesine ve ailesinin bu boşanmadan zarar görmemesine özen göstermiş.Ettiği haksızlıkları telafi yoluna gitmiş.İçki ile sağlığını mahvetmiş malesef sevgili Atamız.Acele etmez,adım adım ilerler,büyük planını  ancak bunu uygulayabileceği bir konum olduğunda açıklarmış.Karar vermeden önce görüş alır ,ardından kendi düşüncesini oluşturur ve kararlarını uygulamaya geçirirmiş.Yukarıdaki lider tanımına da uyuyor Atamız bu özelliğiylede.Yardımcılarına nasıl yetki verip harekete geçireceğini bilirmiş.Yanında çalışanlara sorumluluklarını yerine getirmede geniş biir alan tanıyıp önemsiz ayrıntılarla kendini meşgul etmezmiş.Onun için savaşma siyaset ve diplomasinin sadece elzem bir uzantısıymış Cephede geçirdiği süre toplamda neredeyse üç yılmış.Yazar hangi savaşta ne kadar zaman geçirdiğini yazmışta ben topladım.İnsanları bir araya getirme yeteneği ve halkı büyük amaca ikna etme çabası varmış.
            Kitapta ele alınan ikinci lider İsmet İnönü.
           Hem muhalefette hem iktidarda iken ciddi bir siyasi ağırlığa sahip olmuş ,elli yıllık aktif siyaset hayatı boyunca.Atatürk ve İnönü birbirlerini tamamlamışlar.İnönü çoçukluğundan beri işitme zorluğu çekmiş.İşitme kaybı nedeniyle resmi yemeklere konuşmalara katılmak yerine kendi düşüncelerine dalmış.Hiçbir zaman önemli kararları sorunu kapsamlı bir şekilde araştırmaksızın vermemiş.Öz disiplin,kararlılık ve cesaret İnönü'nün başarılı bir askeri kariyere sahip olmasına ve bunun sonucunda da büyük özgüven kazanmasına sebep olmuş.Sağlam özgüveni sayesinde kendini alaya alır alçakgönüllü tavırlar sergilermiş.Başarısızlıkları ve eksiklikleri konusunda dürüstmüş.Uzmanlığa değer verirmiş.Özgüveninden ötürü sakin kalabilen biriymiş.Akılcı karar alabilmek için sukunetin gerekli olduğunu düşünürmüş."Kendimi sakinleştirdikten sonra düşünür yapılması gerekeni bulurum" demiş.Dengeli yaklaşımları olan sağduyulu biri imiş.Acele etmezmiş.Madalyonun iki yüzünüde görürmüş.Her zaman yanında küçük bir Kuran-ı Kerim taşırmış.Özgüvenli  ve bilgili olduğundan fikirlerini özgürce savunup başkalarından bağımsız hareket edermiş bazen Atatürk'ten bile :)Yanılabileceğini söyler,hatalarını tekrarlamamaya çalışırmış ve hataları konusunda açıkmış.Başkalarını eleştirirken amacı hatalarından ders almalarını sağlamakmış.Takriri Sukun Kanununu çıkardığında "Devlet eşkıyaya ödün vermez sözü " akılarda kalmış.Otoriter olarak nitelendirilmiş ama bunu gerçekten koşullar gerektirdiğinde yapmış.Milli Şef lakabını almış.1925-1938 arasında Kürt İsyanları gerçekleşmiş.Hep yaşadığı an ile meşgul olmuş.Adnan Menderes'e verilen idam cezasının hafifletilmesini istemiş ama netice alamamış.Başkasının görüşüne başvurur ama kendi kararını alırmış.Atatürk'e çok saygı duyarmış ama mesafesini hep korumuş.Üstlere karşı sanırım bir mesafe gerekli , samimi olsan da mesafe gerekli bilgisi ile karşılaşıyorum hep."Özgür ülkelerde insanlar düşüncelerini ifade etmekte özgürdür.Böyle tartışmalar serbest rejimlerin önemli bir yönünü oluşturur.Öte yandan bu tartışmalarda ifade edilen görüşler tahrik edici olmamalıdır özellikle de şiddete sebebiyet vermemeli ülkenin huzurunu bozmamalıdır"demiş.Bu deyişin özüne şimdiki siyasiler dikkat edebilse. Çatışma sonucu karşılıklı ödünler verme ile sağlanacak kamu yararını;İngiliz Siyasetini benimsemiş.Soğuk ve mesafeli imiş çevresine İnönü.
           

15 Mayıs 2011 Pazar

PAZAR VE KAHVALTI

          Hatırladığım ilk pazarlar ilkokul zamanıma denk geliyor.Sabah kahvaltı sonu hemen tv başında alırdık soluğu.Voltran vardı hatırlarsınız.Kollar,bacaklar gövde oluşsun bende başını oluşturacağım denip parçalardan Voltran Robotu oluşurdu elinde ışın kılıcıyla.Sonra Pazar Konseri başlardı Hikmet ŞİMŞEK yö netiminde.Ardından da genelde Vahşi Batı konsepli pazar sineması başlardı.Sonrası sokak ve oyunlar :) Pazar günü banyo günüydü aynı zamanda.Mutlaka pazarları banyo yapılırdı.
       Lise yıllarıma geçince pazar günleri koşturmacalarıyla farklılaşmaya başladı.Ödevlerimi pek pazar günlerine bırakmamaya çalışırdım.
        Pazar gününde en sevdiğim olay pazar kahvaltısı olmuştur.Pazar kahvaltılarında malumunuz daha ayrıntılı özel şeyler yapılıp getirilir sofraya...Börekler,kızartmalar,salatalar,menemenler hatta pastalar....Fazla acele etmeden ,rahat rahat uzun sohbetler eşliğinde hoş pazar kahvaltıları...Kışları soba fırınında ekmek hazırlardı annemle babam.İnce dilimlenen ekmeklere tereyağı sürülüp üzerine çökelek dökerlerdi ve fırına sürerlerdi.Bazende kaşar ya da köy peyniri.Sucuklu ya da pastırmalı yumurtada tepsiyle sürülebilir fırına.Emin olun tadı çok başkaydı.Yazları yaptığımız köy kahvaltılarımız da geliyor aklıma.Kalabalık grubumuza  çeşitli seçenekler...Yazları Zeynepçiğim ve Ahmet'imin olması sofrada ayrı güzellikti.Ay-yıldız desenli çatalla ben yemek yiyeceğim kavgası ve annemin olaya müdehalesi...Köy olunca taze kaymak,taze süt, taze yumurta kaçınılmaz olur zaten kahvaltılarda...Köyde pazar kahvaltısının farklılığı babamında yanımızda olmasıydı.Hep beraber maaile cümbür cemaat kahvaltı...Şimdi pazarları ben konuk oluyorum köy kahvaltılarına Doğanşar'dan giderek :)...
      Üniversite yıllarıma gelince , Ankara'da , halamların minik bahçesinde incir ağacı altında etrafı izleyerek yaptığımız kahvaltılar geldi aklıma..Amcamların balkonunda Şuleciğim, Büşracığım ve Ayşe Abla ile yaptığımız pazar kahvaltıları,onlarda özeldi...Laf lafı açar açar açar...Yurtta kaldığım için üniversite yıllarımda,evde kahvaltıların tadı çok daha özelleşiyordu o vakitler.Yurtta pek kalmazdım haftasonları.Kalmışsamda muhtemelen sınav zamanıdır.Oda arkadaşlarımla ya da kat arkadaşlarımla birlikte inip yemekhaneye beraber kahvaltı yapardık pazarları.Hele birde evden yeni gelmiş, kek börek getirmiş biri varsa ya da kargo ile kolisi gelmiş arkadaşımız o pazar kahvaltılarımız daha güzel olurdu.
       Pazar kahvaltıların güzelliği, uzun ve özenli hazırlık sürecinden sonra, acele etmeden rahat rahat yemekte sanırım hazırladıklarını...Pazar kahvaltılarının güzelliği  belkide güzel yiyeceklerden daha çok güzel sohbettedir ne dersiniz?
       Zamana göre değişimler oluyor herşey gibi pazar kahvaltılarında da...Dışarıda kahvaltı kültürü ...Şuleciğimle Mogan Gölünde, harika bir havada, gölün hemen kenarında, semaverde çayla birlikte yaptığımız kahvaltının tadı damağımda hala.Güneşin göl yüzeyine vuruşunu ve etrafta uçuşan kuşları izlemek te pazar kahvaltımıza ayrı güzellik katıvermişti.Olaya asıl güzelliği ve zenginliği bizim duygulu ve espirili konuşmalarımız veriyor tabi...Öveçler Victoria'nın brunch'ınıda övdü kuzen...Bir daha ki gidişimde gideriz inşallah...
       Pazara denk gelmese de Emirgandaki laleler arasında kahvaltının güzelliğinide demeden geçmek istemedim.
     Evdeysem eğer kahvaltı sonu koşturmaca başlar...Pazarın büyüsü kahvaltı sonu bozulmuştur sanki...Haftasonu, pazar kahvaltısından sonra, sona yaklaşmaya başlıyordur.Reşadiye'deyken her pazar  yemek yapmaya çalışırdım.Öğrendiğim şeyleri denerdim ya da bildiklerimi yapardım.Pazar akşamlarının yemeği benimdi.Çalıştığımdan haftaiçi yemek yapamıyordum.Yapmaya yapmaya köreldiğimi fark edince en azından her pazar yemek ya da pasta börek yapayım dedim.Yaptığım pasta-börekten ertesi gün iş yerime götürürdüm, hemen yemelerini ve fikirlerini söylemelerini isterdim Nejla Abla ve Muhterem Ağabeyin :)
      Pazarları kahvaltıdan sonra tv izlemenin keyfide güzeldir şöyle eline çayını kahfeni alıp...Pikniğe gittiğimde çok olmuştur pazarları....Kalabalıklar içinde ya da yoğun iş temposunda kalmışsanız haftaiçi ,pazar gününü evde yalnız ve sakin geçirmekte güzel olur başını dinlemek için...Bu durum hariç pazarların güzel geçmesi için yanında sevdiğin insanların olması gerek diye düşünüyorum;ailenden ,dostlarından,arkadaşlarından birilerinin...
      Mutlu pazarlar...

7 Mayıs 2011 Cumartesi

ÇOCUKLUK, KÖY VE DOĞAL BESLENME

 
     Çoçukluğum İlçem Reşadiye'de yaz aylarında da köyüm Kabalı'da geçti.Okul kapandıktan birkaç gün sonra giderdik köye.Okullar açılmadan bir hafta önce de dönerdik Reşadiye'ye. Kuzenlerim, arkadaşlarım ve farklı illerde ikamet eden köyümüz çocuklarıyla yazları buluşurduk Kabalı'da...
           Bitirdiğimiz sınıfa göre tatil kitapları, hikaye kitapları ve romanlar olurdu  elimizde ...Piknikler yapardık dere kenarlarında...Çamura şekil verip minik tencere tabak haline getirir, otları poşetlere doldurup minder yapar  evcilik oynardık...Köy bakkalını açık bulursak aramızda birleştirdiğimiz paralarla yiyecek birşeyler alırdık.Ne zevkliydi çekirdek çitletmek hep beraber...
          Hatırlıyorum , kardeşim ve kuzenlerimle birlikte beş çocuk, bindiğimiz tahtalı salıncağın ters dönmesiyle sırt üstü düşmüştük sert zemine .Başımı ve belimi yere vurmanın acısını o anı yad edince hala hissederim .
          Evimizdeki televizyonda sadece TRT 1 yayını vardı.İzlediğimiz çizgi film başladığında bizim evde tv başında olurduk hep beraber.
           Kuşburnu toplamaya çıkardık.Elimiz kolumuz çizilirdi dikenlerden.Ağaç başlarından inmezdik.Dalından  meyve koparıp taze taze yemek ayrı zevkti.Ağaçtaki cevizleri taşlayarak düşürüp, ceviz beyaz ve kıtır haldeyken , bıçakla oyardık.Ellerimiz, cevizlerin dışındaki yeşil kabuğun suyundan kapkara olurdu zamanla.
         Ekinler toplanıp  harmanda yığın haline getirilince, samanlık çatısına çıkar  o yığınların üzerine atlardık.Ekin sapları batardı atlayınca ama kendini çatıdan boşluğa bırakmak hoş bir duyguydu...
     Kağnıya bindiğimizi de anımsıyorum.Gırç gırç ses çıkardı kağnı giderken ve çok yavaş ilerlerdi tabi...Çeşmeden bakraçlarla su getirdiğimiz de oldu.Musluğu açınca su akmıyordu evvelden köydeki evlerimizde...Çeşme başında oynarken peteğin içine düşüp sırılsıklam ıslandığımda oldu...
      Tavuklar yumurtladıktan hemen sonra, sıcacıkken yumurta, gidip onu almak ta bir güzellikti.Civciv oluşma sürecini gözlemlemek te...Yeni doğmuş buzağı görmek...Hepsi çok güzeldi...
           Cuma akşamları babamın ilçeden gelip bize katılmasını beklerdik.Akşam altı gibi minibüs yolu gözetlerdik.Babam çikolata, gofret ,sakız ,şeker vs getirirdi.Koli ile gofret...O kadar çok çocuktuk ki, ancak koli paklardı bizi...
          Ağustos sonu eylül başı geldiğinde bahçe bostan toplanırdı köyde.Fasulyeler kurutulurdu ya da konserve yapılırdı.Elmalar, erikler armutlar toplanıp reçel yapılır ya da kurutulurdu.Kuşburnu pekmezivazgeçilmezdi.Erişte ve tarhana yapılırdı komşularla...Patatesler toplanırdı.Çökelikler, peynirler, turşular yapılırdı.Buğdaydan un, bulgur vs.. .Üzüm yaprakları salamura yapılırdı.Arılardan bal alınırdı,  cevizler toplanırdı. Arkadaşlarla ceviz toplayana yardıma giderdik.Toplamaya yardımcı olan çocuklara ceviz verilirdi .Bulgur kaynatılırdı girge denilen kocaman kazanlarda.Kaynatılan bulgurlar düz zeminde çullar üzerine kurusun diye serilir çocuklarda havyanlar yemesin diye sergi başında beklerdi.Hoş bir gelenek hatırladım;tarlada ekin biçenlere, öğle için yemek yapılıp ,ikindi de çay götürülürdü. Üç kişi çalışırsa  beş kişilik yemek, çatal, kaşık, bardak götürülürdü ki "bir müslüman daha gelir yer içer "denirdi.Yan tarladaki ırgat davet edilirdi mutlaka tarlaya en yakın ağaç gölgesinde çay içip yorgunlık gidermeye...
               Pişen sütü taşırmama görevi verilirdi evde.Süt pişer pişmez sıcak sıcak içerdik. Kaymağını toplar biriktirirdik kahvaltı için.Klasik cümle olacak ama herşeyin tadı bambaşkaydı o zamanlarda...Doğal beslenme oranımız yüksekti ...Kışlık çoğu yiyeceğimiz yazdan yapılırdı zaten.Reşadiye'deykende sütçümüz olduğundan ev yapımı yoğurt yerdik.Yoğurt ve peynir benim vazgeçilmez besinlerimdir zaten.Şimdi Gerede'de da ev yapımı yoğurt yiyebiliyorum.
            Köyle bağımız kopmadı...Yazın köye gittiğimde dalından salatalık, domates, biber koparıp, kahvaltı sofrasında taze taze yemenin zevkini yaşıyoruz şimdi.
           Gurme Vedat MİLOR bir programında Suriye'ye gitmişti.Çölde bir cafe gördü,ekibiyle bir çay içelim diye girdi salaş cafeye...Ummadığı güzellikte ve doğallıkta bir kahvaltı hazırladılar MİLOR'a hemde çöl ortasında...Koyun sütündün ürünler  en başta yer etti sofrasında..."Ülkem için üzüldüm" dedi MİLOR..."Zenginliğimiz sönüyor,fabrika ürünlerine yöneliyoruz/yöneldik.Meyve sebze doğallıktan uzaklaştı.Tadı, tuzu, kokusu kaçtı ürünlerin.Doğal ürünlere ulaşmak özel emek gerektirmeye başladı" dedi...İkamet alanlarım itibariyle doğal besin yiyebilmek açısından ben şanslıyım sanırım...
         Köyümüzde okuma oranı yüksek.Çok memur var.İş dolayısıyla insanlar köy ve ilçe dışındalar o yüzden.Çocuğunu okutmak için, iş bulmak ya da başka şekilde şehrin imkanlarından faydalanmak için insanlar köyden uzaklaşmış.Sanırım köyün kayıtlı nüfusu 3000 üstü.Göçte olmasa herkese bir avuç yer düşerdi..Seksen kadar hane vardır köyde ama kışın on evde ancak insan kalır.Bir sebeple insanlar köyü terk etmişler ama bizim gibi köyden de vazgeçememişler...Yeni ve güzel bir sürü ev yapıldı köye.Yazları deniz tatili yerine köyüme gideyim ben diyen aile çok fazla ya da tatilini deniz ve köy diye bölen .
        Köydeki evler dolunca yazın, o vakitte köyde yaşayıp doğal ürün elde eden aileler ürünlerini yok satıyor :)Yoğurt, yumurta sırası oluyor.Doğal ürünle besleneyim diyen çok, doğal ürün yapan az...Arzın azlığına karşın çok talep var.Talep arzını yaratmalı ama , nasıl olacaksa.
       .
         Sevgiler...

1 Mayıs 2011 Pazar

SOSYAL AĞLAR VE BEN

       İnternetle ciddi tanışıklığım, işe başladığım 2001 yılında, Muhasebat'ta Say2000i sistemin devreye girmesiyle birlikte, çalıştığım muhasebe servisine internet bağlantısı kurulmasıyla başladı.İlk adresimde yine Muhasebat'ın verdiği basli@muhasebat.gov.tr adresidir.Çalıştığın kurum uzantılı e-mail adresine sahip olmanın verdiği hoş bir ayrıcalık vardır ya, bunun o an bilincinde değildim ben.
       Adresim olunca outlook'tan e-mailler almaya ve göndermeye başlamıştım.Daha sonra eski bir ilkokul arkadaşımda hala kullandığım hotmail hesabımı açmıştı. Msn yi de kullanmaya başladım o zaman.Çok ilginç  ve güzel gelmişti msn .Anında yazışmanın keyfine vardım ,e-mailden öteye geçerek...
       2007 Aralık'ta Ankara'da Maliye Kursu'ndayken çokça duyduğum Facebook için "neymiş bu bakalım" diye hesap açmıştım.Msn 'de albümler yaptım sonra.Facebook'a çabuk ısınamadım.Isınıncada msn'nin biraz papucu dama atıldı zaten.Fotoğraf albümlerim Facebook'a kaydı mesela.Msn'yi daha çok dosya paylaşmak için ve hotmail için kullanmaya başladım.
        Geçen kış sonu Twitter'ı keşfettim , yönlendirmeyle keşfettim daha doğrusu...Sevdimde...Twitter'da,Facebook'ta Msn'de hayatımda şuan .6-7 yıldır evimde de net bağlantısı var.Artık telefonumda da olduğumdan, net bağlantısı hep hayatımda.Uzaktakiler yakınım oldu böylece...
      Teknoloji ile yakınlığım; tevellütü bana yakın olanlar bilir, sayısalcı sözelci ayrımını.Ben aradaki ,Türkçe -Matemetikçi kısımdan  yani orta alandan  olmaktan kaynaklı bir durumla belki, bir sayısalcı kadar ne çok tekniğe yakın ne de sözelci biri kadar uzak biriyimdir sanırım (genel bir ayrım oldu ama,bence bir ayrım oldu) ...Geleceğin mekanikliğinden ziyade geçmişin doğallığı ve sadeliği daha çok ilgimi çeker aslında.Netle bu haşır neşirlik  neden? Beni yakın tanıyanlarda bilir ki yazmayı sevmemden...İlkokulda hatıra defteri yazma işleri vardı hatırlarsınız...Dönem sonlarında sınıf arkadaşları ve öğretmenler yazardı hatıra defterine birşeyler...Sanırım o zamanlardan başladı yazı yazmam...Sonra defterlerim oldu yazı yazdığım...Duyduğum güzel sözleri ,okuduğum kitaplardan alıntıları,okuduğum sevdiğim güzel şiirleri yazdım defterime....Sonra  üzülünce ,sevinince ve aşık olunca yazdığım şiirlerim  ve yazılarım oldu defterime...Yemek tariflerim...Yemek tarifi defterim hala duruyor,eklemeler yapıyorum arada...Lise ikinci sınıfta başlamıştım ona yazmaya...Sonra düşündüm, arkadaşlarımdan defterime yemek tarifi yazmalarını rica ettim.O yazılan yemek tariflerini   yapınca da arkadaşlarımı andım ..Kendi el yazılarıyla arkadaşlarımın sevdiği yemek tariflerini bana yazmaları,en sona da tarih atarak, beni mutlu etti ...
          Babamın da çok okuması beni olumlu etkileyen bir durum olsa gerek.Gençlik yıllarında her maaş aldığında bir kitap almayı alışkanlık edinmiş babam.Gazetede beğendiği yazıları kesip saklamış.Bazen çıkarır okurdu bize ,özellikle şiirleri.Tarihe , siyasete ve edebiyata yüksek merakı benide etkileyen durum olsa gerek..Aldığı kitaplar dizisinden A.Menderes'i ,B.Ecevit'i ,A.Türkeş'i,T.Özal'ı merak ettiği belli.N.F.Kısakürek'in tüm serisi ve başka kitaplar...Hala gazeteden beğendiği yazıları keser ,okumamız için bize gösterir...Ortaokul yıllarında "haberleri mutlaka izlemelisin" dediğini ve bana gündemden soru sorduğunu anımsıyorum.Konuşmalar içine küçük hikayeler yerleştirmesi,atasözü kullanması beni etkileyen bir durum olmuştur.TV bu kadar yaygın değilken özellikle haftasonları sabah kalkınca ktap okurdu babam.Dini kitapta çok okurdu.Kendisine birşey sorduğumda biliyorsa cevaplar ,tam cevaplayamazsa "şurayı oku orda vardır" derdi.Sanırım bir yol çizmiş bana , benimsemek ,sevmek ve devam etmek bana kalmış okuma ,yazma ve arşivleme anlamıda...
          Yazmak...Aslında benimki nacizane içimden gelen ,hissettiğim şeyleri kaleme almak...Yazmak demek daha profosyonel birşey gibi geliyor her ne kadar cümle içinde "yazdığım yazılar vs" desemde...Yazmak, içten gelen bir dürtünün harflerle dışa yansıması mutlaka...Yazabilmek için okumak ,izlemek,gözlemlemek ve hissetmek lazım sanırım.Okunan bir kitap ,okunan bir söz ,okunan bir alıntı insana çok şey düşündürebiliyor ve beni besliyor..Çok güzel e-mailler aldım arkadaşlarımdan...Facebook'ta güzel sözler okudum , videolar gördüm...Facebook sayesinde bir sürü arkadaşımla bağlantı kurabildim.Yaşamlarından güzel kesitleri yaptıkları fotoğraf albümlerinden görebildim...O fotolarla  yaşadıkları ya da gezdikleri ortamları ,kurdukları güzel aileleri  ,tatlı çoçuklarını  görebilme şansımız oldu çoğumuzun .Yaptığımız yorumlarla da güzel anları için hissettiklerimizi ifade edebildik....Yurtdışındaki arkadaşlarımla bağım kopmamış oldu sosyal ağlar sayesinde...
            Twitter ayrı bir alem.Sayın Bakan Mehmet ŞİMŞEK yazarken okumak ,kendisine yazabilmek güzel birşey.Bakanın çok takipçisi var .Geçen yazdığı tweetler içinde "anında olmasa bile yolladığınız tweetleri çıktı alıp, sonra okuyorum" demesi güzeldi.Takip ettikleriniz ve sizi takip edenlere de bağlı olarak ciddi bir ortam sayılır....Twitter benim için tarihe not bırakma alanı...Bazende bir nevi arşiv...Ölümsüzleşmek var orda...
            İnternet, benim yazmayı ve okumayı sevmemi,gözlemlerimi ve hissettiklerimi aktarabilmeyi teknik yönüyle tamamlayıp sunmama yarayan  bir alan oldu...Güzel bir araç benim için...Sosyal ağlar beni asosyalleştirmiyor aksine daha sosyalleşmemi sağlıyor...Çok yakın arkadaşlarım hariç tanıdığım özel insanlara ulaşabilme aracım e-mail...Aramak yerine e-mail atmak, kendimi daha iyi ifade edebildiğim bir durum benim için bazen yazmak.Gerekirse arıyorumda tabi...Çevremden uzaklaşmıyorum sanırım,şikayetçi olan var mı?İş , ev ve çevre yoğunluğuma bağlı olarak yazmalarım sekteye uğrayabilir ,sorun değil...Olabildiği kadarı yeterli olacaktır benim için...
         Aklıma takılan bir durumu hemen netten bakarak cevaplayabiliyorum kendime...Doğanşar gibi AVM'lerden ya da büyük çarşılardan uzak yerler için internetten alış-veriş yapabilmek ne kadar önemli bir durum anlatamam...İnternetten sipariş verdiğim ürünü beklemek bile Doğanşar'da insana heyecan katan bir durum...
         Üniversite sınıf arkadaşım , Nihancığımın güzel fikridir...8 bayan üniversite sınıf arkadaşımla aramızda bilgilendirme e-mailleri atıyoruz..."Ben şurdayım ,şunu yapıyorum vs "diye " ya da arkadaşlar şu arkadaşımızın başına şöyle bir durum geldi tebrik edelim ya da üzüntümüzü ifade edelim" içerikli e-mailler...Telefonlaşabilirizde tabi ,telefonlaşıyoruzda,fırsat buldukça yüzyüze de görüşüyoruz...Ama herkeste farklı zamanlarda farklı koşturmacalar var..e-mail atmakla kişi ne zaman müsaitse o zaman ulaşılıyor ona...
        Kalemle yazmanın tadı başka tabi...Zamanında yazı yazdığım defterlarden biliyorum.Hala da yakınlarımda bir yerlerde bir not defteri bulunur...Aklıma gelen şeyleri unutmayım diye not alırım ya da duyduğum etkilendiğim bilgileri not aldığım...
       Malumunuz işte çok şey gibi internet ve sosyal ağlar ne amacla kullandığımıza bağlı olarak iyi ya da kötü olarak nitelendirilebilir...Benim sevdiğim birşey...