28 Nisan 2011 Perşembe

Rögar Kapağı

      İki gün önce Ankara'da Mevlana Bulvarı'nda açık kalan rögar kapağından kaçmak isterken direksiyon kırıp kaza yapan şahıs hayatını kaybetti.Allah rahmet eylesin.Çok trafik kazası duyuyorum ama bu kazadan ayrı etkilendim.O kapak Ankara'da çok kullandığım güzergah üzerinde olduğundan iyi biliyorum.Ankara'da çok rögar var öyle yol ortasında ama rastladıklarımdan beni en dumur eden kapak o kapaktır Ankara'da.Çoğu rögar kapağının bulunduğu alan yol seviyesinden alçakken o kapak yol seviyesinden yüksektedir biraz.Düz ve rahat yolda birden önüne çıkınca kapak ve yükseltilide olunca, insan üstünden geçmek istemez , kaldı ki kapak açıktayken doğal olarak direksiyon kırarsın ..Rahat bir yol olduğundan hızda düşük olmaz ve savrulup canından olmak kaçınılmaz olur.İçim ayrı ürperdi o kazayı duyunca.Bildik yer olunca ve bende aynı yerde küçük panik yaşayınca algıda seçicilik gibi bir durumla o kaza diğerlerinden ayrıldı nazarımda.TV haberlerinde olay yerini görünce beynimde küçük bir zaman yolculuğu yaşayıp o rögar kapağını gördüğüm an aklıma geldi.İz bırakmış...
       Bazen dikkatli olsanızda kaza kaçınılmaz...Reşadiye'ye giderken uçurumlu dağ yollarını kulandığımdan ,bazen uzun yola çıktığımdan, gittiğim yollardan ürperti geliyor düşününce sonrasında...

27 Nisan 2011 Çarşamba

MasterChef Türkiye

Dün akşam ki MasterChef programında pastırmalı kuru fasulye yemeğinin yapılacağı söylendi. İzlerken gördüm ki her işte olduğu gibi aşçılıkta da hayal gücü, ne güzel değişik sonuçlar çıkarıyor ortaya. Pastırmalı kuru fasulyeye post modern yaklaşım diye sundu yemeği Öykü SERTER...Bildiğimiz şekilde pilav yapıldı ve kuru fasulye pişirildi tencerede. Salçalı soğanlı pişen kuru fasulye püre haline getirildi robotla. Pastırma dilimleri serildi üzerine püre haline getirilmiş fasulye sürüldü, üstüne pilav konulup yuvarlatılarak sarıldı, suşi gibi...Sosla ve fırında pişirilmiş soğanla sunum yapıldı. Değişik ve sanırım güzel...Murat Şef ılımlı ,öğretici, nazik bir anlatım ve üsluba sahip. Batuhan Şef deyince durmak lazım biraz. Üslup sert , acımasız, lafını esirgemiyor , aklına gelen, pat pat pat hedefini demoralize edecek şekilde cümleleşiyor. Aşçılık jargonu geniş. Kullandığı cümleler, sözler mürekkep yalamış biri olduğunun göstergesi...Ben evvelde  daha sert bir idareci ile çalıştığım için aman aman hayretle karşılamadım Batuhan Şefin üslubunu. Sinir bozucu değil diyemem tabi. Tavayı kafasına geçirmek isteyebilir insan o şefin...Bildiğimde birşey, işini iyi yapana kimse birşey demez ...Sert olmak iyi değildir de hiçbir zaman, bence, iş beklerken belki belki ama iş öğretirken kesinlikle sert olunmamalı. Yanlış duymadıysam bir sözü  Batuhan Şef in"birini öttür yüz tanesini  eğit"...Eğitim için sert bir yöntem...Yine geçenlerde söyledi ," biri eline almış gelmiş birşey bunu ne yapayım diye , bu olayı sevmiyorum ,bunu ne yapayım yerine bunu yaptım hallettim diye gel bana " dedi. Çok tuttum bu söylemi...Mutfak kuralları içindedir bu durum dese de her işe uygun bir durum bence."Güvenmek iyidir güvenmemek daha da iyidir "dedi. Olabilir.. Dediklerini kendi işime ve hayatımda düşünüyorum ve uygun geliyor. "Hep önce düşünmek gerek" mesela tavada malzeme kızarmadan, malzemenin yağını da  alacak kağıt serilmiş tabak hazır olmalı."Görmek" lazım önceden yani...Öngörmek hatta...Kırmızı eti elimize aldığımızda, bakınca görülür aralarda yağ tabakaları vardır, kırmızı et içinde. Et arası yağ ahengine "mermer efekti" denilirmiş mutfak-aşçı jargonunda..."Ateşi öpmek" diye bir deyimde duydum...Kullanabilirim bunu...Göçebe bir toplum olduğundan atalarımız yoğurdu, eti ...çok şeyi kurutmuşlar, bildiğim bir bilgi  olsa da sizle paylaşayım istedim...Baharat zenginliğimiz açısından dünyada bir numara olabilirmişiz , tahmini öyle Batuhan Şefin....Şinitzel yaparken kullanacağı galeta ununu da mutfakta kurumuş ekmekleri robottan geçirip eleyerek kendi hazırlarmış...vs vs vs..Birçok hoş bilgi ve öğreti var şeflerde...Farklı tat ve sunumların yanında, bildiğimiz tatları farklı sunumlarda var pastırmalı kuru fasulye sunumunda olduğu gibi...İzlemeye devam...

DOĞANŞAR'DA BAHAR VE SONRASI

     En sevdiğim mevsim İlkbahar...Bugün harika bir hava eşliğinde baharın geldiğini hissettik...Doğanşar'da doğanın uyanışını yakından izlemek güzel...2100 nüfuslu,dağların arasına konuşlanmış küçük ve şirin bir ilçe Doğanşar...Sivas'ın yeşilden nasiplenebilmiş nadir ilçelerinden...Suyu bol...Her tarafta bir çeşme...Bahardan itibaren haftasonlarında her çeşme başında bir piknik grubu...Doğanşar'ın en mümkün aktivitesi piknik...Mayıs gibi doğa  yeşil ve çiçekli en güzel halini almışken insan etrafa baktığında "burada yaşamanın güzel yanlarından biride bu işte" diyebiliyor ...Bahar; uyanış , diriliş...İnsanın duygularında tetikleme oluşuyor ister istemez...Kışın rehavetinden sonra kıpır kıpır insanlar "hadi bişeyler yapalım,açık havaya akalım, gezelim ,yürüyüş yapalım" düşüncesinde ve eylemindeler...Doğanşarlı Milli Güreşçiden adını almış Ahmet Ayık Parkında, çiçek açmış meyve ağaçlarının altında, mis gibi hava ve güneşin tatlı ışıltıları arasında arkadaşlarla iş çıkışı çay içmek güzel bir keyif burada...Harika çiçek dokusundan nasiplenmiş arıların balları, Doğanşar'ın  unutulmaz bir tadı...Balı çok çok seven ben için hele...Sakin şirin ilçe Doğanşar'da nüfus patlaması yaşanır her yıl temmuz ayında...Temmuzda gelinmesi tesadüf değil, temmuz ayı bal ve güreş festivali zamanıdır Doğanşar'da. Her yıl ciddi bir  kararlılık, süreklilik ve güzellikte yaşanır geleneksel bal ve güreş festivali ...Katılım, il ve ilçe protokolü ile tüm çevre ilçeler halkı bazında oldukça yüksek olur...İki gün süren festivalin ilk gününde yöresel sanatçılar halkı coşturur...Koltuğuna, şanına yaraşır tarzda hafif yan oturmuş ,tesbihi elinde Güreş Ağasının havası yerindedir...En etkilendiğim durumlardan biride yöresel kıyafetli Doğanşarlı her yaştan bayanın tüm festival alanını rengarek ,cıvıl cıvıl hale dönüştürmesidir...
Baharla birlikte Doğanşar'da da yaşam hızlanır, hareket ve bereket süreci başlar...
Düşündüğüm şeyi yapabileceğim bir alan mı, göreceğiz...